Hayat göz açıp kapayana dek... Solgun bir ışığın pencereden sokağa düşmesi gibi sokak bekliyor terk edilmeyi. Sonra karanlık yayılacak, sesizlisk bir sarmaşık olup tüm mahalleyi saracak. Ta ki gözünü yeni açmış bir bebek çığlıklar atana kadar. Yeni bir aydınlık uyanana kadar. Akar gider hayat, gözler açılık kapanır. Vakit darmadağındır.
Adem, sırtını vermiş yaşlı bir ağaca, keder yakasında bir kırmızı karanfil, duyuyordu soluklanmasını ormanın. Kuşlar dallarında eş arıyordu muhtemelen. Hiç anlamazdı kuş seslerinden. Renklerine kanardı yalnız. Doğanın güzel renkleri denizin mavisi, ağacın yeşili, lavantaların tertemiz beyazı, karanfil kırmızısı, kırmızı! Ateş kırmızısı, yangılar ve karanlık dumanlar, çığlıklar yanık lekeleri. Hiroşima'da ki yanan gölge. Ve kan.
Sıyrıldı ağaçtan. Sanki ağaç ona sarılmak istemişti de "Gitme!" demişti. O sıyrıldı kayar gibi ince ve sesiz. Aynı zamanda hızlı ona engel olacak sürtünme kuvveti yoktu. Onu tutan hiçbir şey yoktu. Sadece peşinde çığlıklar vardı. Takip eden, kulağının merkezine eğilip tiz çığlıklar atan perilerin sesleri... İrkiliyor daha hızlı koşuyordu. Nereye gidiyordu ki? Bilmeden koşuyordu.
Yükseklere çıktı. Ormanın bile sesinin kaybolmasını isteyerek. Kalbi savaş davullarında çok daha gür ve hızlı atıyordu artık. Yol dikleştikçe yaşam zorlaşıyor, koşmak imkânsızlaşıyordu. Artık sürtünme vardı. Yalpalayarak koşsa da üç dört adım da bir düşüyordu. Bir adım daha diyordu kendine, ter göz kapaklarına düşüyor gözleri yanıyordu. Bir adım daha! En sonunda bir taş "Dur" dedi. Ayağına sarıldı, adım atmasına engel oldu. Yere uzandı sırtüstü. Toprak içe doğru göçtü. Vücudu çekiliyordu derine, darmadağın üstü başı gömülüyordu sanki toprağa. Bir cenaze daha diye düşündü, değersiz birinin cenazesine kurtlar kuşlar gelir anca. Göz pınarlarından doğan iki damla yaş, elmacık kemiklerini sıyırarak kulaklarının içine girdi. Kahkaha attı. "Benim gibi biri için ne büyük şeref! Ne büyük bir kısmet! Al onları benden! Duymak istemem! Al bunları benden görmek istemem! Albeni benden al!" Sümüğünü çekti, kalanını koluyla sildi. Sayıklıyordu... Bu kaçıncı dua... Bu kaçıncı dua... Bu kaçıncı du... Tırnaklarının içi toprak dolu bu adam şimdi sesizdi. Rüzgâr, bir kısmı pantolonuna sıkışmış çoğu dışarıda olan beyaz gömleğine dokunuyor sonra bırakıyordu. Terlemiş bedenî rüzgarla soğumaya başlamıştı. Gözleri kapandı.
Kristal bir deniz durmadan yanıp sönüyordu. Dalgaların arasında şen şakrak kahkahalar vardı. Çocuklar kumsala uzanmış büyük dalgaları bekliyorlardı ki, kıyıya vurmaya yakın kucağına atlayacaklar, dalgalar nasıl kumları kaldırıp atıyorsa onlar da kum olacaklardı. Böylece kendilerini güvenli bir şekilde dalgalara emanet edecekler, onun kuvvetinin tayininde yuvarlanıp gideceklerdi. Kıyıdan açılıyoruz ama hâlâ ayaklarımız yere değiyor. Deve güreşi yapan gençler şiddetin dostane şeklini yaşıyorlar, birbirlerini suya gömmeye gayret ediyorlardı. Bu oyunda kilosu az olan genelde omuzlara çıkar elleri ile karşısındakinin dengesini bozmaya çalışır ve onu suya göndermek için çaba gösterirdi. Alttakinin durumu ise bambaşkaydı. O savunmayı iki şekilde yapardı. Önceliği kendi düşmeyecekti sonra omzuna aldığı kişiyi sıkıca kavrayacak ve düşmesine engel olacaktı. Tabii bu görev boyunca çok kez suya batıp çıkacaktı. Bir miktar tuzlu su yutsa da zaferle buluşmak tatlı olacak, yenilense muhtemellen güreşe doymayacaktı. Yine bu yakınlarda topla voleybol oynayanlar ve birbirine su atanlarda vardı. İleriye daha ileriye gidiyoruz.
Derinlik artıkça insan sayısı ters orantı oluşturuyordu. Bazıları cesaret edemiyor, bazılarının gücü yetmiyor ve en açıklarda muhtemelen birkaç kişi oluyordu. Gözlerimize ufka doğru çevirdiğimizde iki küçük noktacık vardı. Durmaya niyetleri yok gibi yüzüyorlardı. Uzaklar onlara mı? Yaklaşıyor. Ya da onlar dururken karamı onlardan uzaklaşıyordu? Yoksa olağan şekilde onlar yüzüyor ve ilerliyorken her şeyi geride mi bırakıyorlardı? Bu arada onlardan biri Ademdi Diğeri Ece. Merak etmişsinizdir belki diye söylemek gereksiniminde bulundum. Haftaya bu iki kişi muhtemelen tanışacaklar. Ama şimdilik bu kadar sayın okuyucu.