Öncelikle yeniden merhaba, uzun süredir yoktum belki fark eden olmuştur. Ne dersin sayın okuyucu?
İzledin mi Yüzüklerin Efendisi’ni? Derine inmekten korkan cüceleri? Eğer izlemediysem biraz fısıldayayım. Bu cüceler dizide Elfler’e yardım için bir değerli madeni çıkarmayı reddederler. Üstelik Elfler, onlara 5 asır ödeme yapmayı teklif etmiştir. Fakat gerek iyilik yapma arzusu, gerek ekonomik çıkar, bir maden çıkarılmasının önüne geçecektir. Büyük Cüce Kral izin vermez. Çünkü derin kazdıklarında bir karanlık uyanabilir. Cüce Kralın izin vermemesine neden olan “ŞEY” herşeyi kaybetmekten korkmasıdır. Ki ilerleyen sahnelerde o yaratığı görüyoruz. Fakat buradaki tezat benim zihnime bir iki yıldırım düşürdü. Bunu not alalım.
Fakat daha sonraki zamanları anlatan Yüzüklerin Efendisi Yüzük Kardeşliği filminde de görüyoruz ki, o maden ocağı, derinlere doğru kazmış ve maalesef yok olmak ile karşılaşmış. O bölgede ki Tüm Cüceleri derinlerden gelen canavar ve etkisindeki küçük yaratıkları öldürülüyor. Buraya bir not atalım. (Yüzüklerin Efendisi bir film ya da dizi senaryosu değil, çok büyük bir kitap serisidir ama ben fevkalade basitleştirerek anlatmak derdindeyim.)
Elimizde, nice zenginliğe ve ittifaka rağmen temkinli davranıp hayatta kalan Orta Dünya evrenindeki Cüce madenciler ve aksine Hırs ile önlem almadan derinlere kazan Cüce madencileri var. Aynı mekândalar aynı madendeler ama farklı zamanda ve farklı güdülerde çalışmalarına devam ediyorlar. Biri yaşamak için diretirken diğeri korkusuzca gözünü kapatıp belaya dalmayı göze alıyor.
Ve kafamdaki şimşek
Derinlerde doğan karanlığın içinde aydınlık bir ateş var. Evet, karanlık bir ateş olduğu doğru. Fakat ateş çok şeyi vaat ediyor. Ve kontrol altında ise insanın en büyük dostlarından biri. Ateş olmasa sanayi devrimi olmazdı. Demem o ki karanlığın zıttı, aydınlıktır. Karanlık, kötü ve korkulan olarak kullanılırken aydınlık öncü ve iyi gelen anlamında kullanılır. İkisinin birbirine ihtiyacı vardır sayın okuyucu. Dizi de de ifade edildiği gibi bazen aydınlığı bulmak için karanlığa dokunmak gerek.
Kurtuluş savaşını atlatmış bir ülke, karanlığı iliklerine kadar yaşadı. Ve aydınlandı, büyük mücadeleler ile bu güne geldi. Bugün Maden kazalarının sorumluları bulunmazsa sorumlular cezalandırıldıktan sonra o madenlerde bir daha kaza olmayacak bir sorumluluk bilinci oluşturulamazsa bugün yaşadığımız karanlığın yine faydası olmayacak.
Ve sayın okuyucu, küçük bir tavsiyedir. Aydınlığına da karanlığına da sahip çık. Ruhumuzu belki de böyle yücelteceğiz.
Etkileyici bir yorumlama
Dört gözle seni bekliyorduk Ozan bey. Bu zamana kadar nerelerdeydiniz?
Kalemine sağlık üstat. Yine döktürmüşsün