Otobüste gözlerimin içine bakmaya çalışan cüretkar bir cesurdu. Kaşlarının kalkık oluşu yüzüne şaşkın bir hal veriyordu. 33 yaşında olduğunu söylemesine rağmen genç ve yaşlıydı. Bir yüzde ikisi nasıl olur diye düşündüm dalgındım. Buğulanmış camı temizliyordum zaman zaman. Delinin sorularından nazik bir şekilde kaçmanın bir yoluydu. Bundan öteside pek yoktu.
Otobüste dikkatimi çeken eski bir hatıranın karanlık mavi ışığı yanıp sönüyordu. Eşsiz güzeldi bir kadındı. Ona bakmak gece denizde yüzmek gibiydi. Tatlı ama bir o kadar da karanlığa çekilip kaybolacakmışım gibi hissediyordum. Derinlerine dalmaya kalkarsam bir daha çıkabileceğim malum değildi. Onu düşünmekten bende delirebilirdim. Sanki gömdüğüm unuttuğum duygularımı birden karşıma çıkarıyordu. Delirmek canlı örneği karşımdayken pek tatlı bir ihtimal gibi gelmiyordu.
Delinin gözleri kapanmıyordu, Kaşlarının çok kalkık olmasından mı böyleydi? Gözkapakları daha önce kapanmış mıydı? Ve o 33 yaşındaydı öyle mi? Bir yüzde gençlik ve yaşlılık nasıl bu kadar ortada olabilir. Gözlerinden çıkan enerjiye bakınca 13 yaşında bile diyebilirdiniz. Hani bir perde olsa ve perdenin iki tarafında olsanız bu adamın sesinden konuşma tarzından ona biçeceğiniz yaş, 13 yaştır. 13 yaşında köylü bir çocuk hayatı sanki hiç görmemiş gibi paranın ne kadar değerli olduğundan bahsediyordu. Amcasının oğlu 500 liraya pantolon almış, o çok paraymış. İnsan o kadar parayı nasıl verirmiş. Bir sürü yangın yaratıp büyütmeden ya da söndürmeden başka bir ateş yakmaya çabalıyordu.
Ben yorgunluğun tatlı hissi ile nedenini bilmediğim huzurlu bir tebessümle dinliyordum onu. Bu gereksiz ve bir o kadar benim için manasız cümleleri sadece dinliyordum. Arada kafamla onaylıyor, aklıma karanlık mavi takılıyordu.
Yol arkadaşım da konuşmaya başlamıştı. “Abi montun 10 bin lira” ona sus ben çakma giyiyorum dedim. Aslında bir takım münakaşadan sonra o benim acaba çakma giydiğimden şüphelenmişti. Ben de onayladım. Yalnız çakma da garip bir kelime. Muhtemelen basit bir ürüne bir markanın armasını ÇAKIP piyasaya sürenler. Sonra dolaylı yoldan kimlere çaktıklarının çetelesini tutuyor olabilirler. Deli için 500 lira çok büyük paraydı. Ya da ifadesindeki sertlik bana bunu hissettirmişti. 500 liradan konuşurken sanki 5 bin liradan bahsediyordu. Sanki bir aylık tüm parasını ifade ediyordu. Sahi söylediği kadarıyla aylık 2500 lira devlet destekte bulunuyormuş. O da askerde aldığı çürük raporu sayesinde. Komutanı bunun deli olduğunu görünce “Uğraşamam senle” diyerek evine yollamış. İyi de yapmış. 2500 lira desteğin yanında da hamallık diyebileceğimiz işleri yapıyor. Getir götür indir kaldır…
Mesela 300 liraya kömür atacakmış bugün. Fakat adamlar gelmemiş. Bu garibanda geri dönüyormuş. Bir ara heyecanlanarak 300 lira kazansam her gün diyordu. Bunu derken dişlerini gıcırdatıyor. Yüzündeki açan gülümsemeden mi bilmiyorum, kaşları daha da açılıyordu. Neden bu kadar kalkıktı ki kaşları? Şimdi kaşları neşeyle uçan bir kuşun kanatlarına benzemişti.
Alnından içeri girdim kuşun ayaklarına sarılıp. Zihninde havai fişekler patlıyor. Ve birinin ona 300 lira verdiğini düşünüyordu. Kalp atışları hızlanıyor dudaklarındaki gergin gülümsemeyi normale indirgeyemiyordu. Büyük bir dikkatle paralara bakıyor ve içinden hep inşallah hepsini onluk verir diye düşünüyordu. O zaman parası daha çok olacaktı. Her gün 300 lira kazansa böyle o zaman da acaba 500 lira ona büyük bir meblağ olarak görünür müydü?
Pastel boyalarla aklımda siyah bir yuvarlak çiziyorum ortasını boş bırakırken, siyah pastel boyamı çok bastırdığımdan ucunu kırılıyor. Siyahın üzerinden maviyle gidiyorum ama çok bir değişim olmuyor. Hırstan mı nedir? O da kırılıyor. Kırılan boya parçalarını parmaklarımla gelişi güzel dairenin içindeki boşluğa sürüyorum. Derin bir mavi çıkıyor ortaya. Karanlığın eşsiz güzelliği. Bir kadının sesinin titrek yalnızlığı.