Öncelikle Mustafa Kemal Atatürk ve Aziz Şehitlerimizi tüm kalbimle anıyorum 18 Mart hepimizin umutlarını yeşertsin çünkü çok iyi biliyoruz ki o gün, bir millet yatırıldığı mezarından doğruldu. Yaşamaya karar verdi, yaşamak hakkını da inançlarıyla sağladı. Çanakkale mücadelesi, Türk milletinin Günümüz Cumhuriyetinin dirilişidir. Çanakkale'nin ruhu, İnönü'ler de Sakarya da ve karakterlerimizde işlenmiş bir şekildedir. Şimdi izninizle yazıma geçiyorum sayın okuyan.
Kaderdir bu. Uçak uçar kelebek konar, arı sokar. Muhammet Ali ne boksördür belki, ama ben görmedim. Birkaç siyah beyaz maç kaydı aslını nasıl yaşatırdı? Yani o heyecanı nasıl hissedebilirim. Yaşanmış ve bitmiş bir olayın tekrarı bana pek keyif vermiyor. İşte o yüzden Muhammet Aliyi Tam anlamıyla görmedim. Güzel olurdu sanıyorum, Dünya'da görülmeye değer çok az şeyin olduğu bir zaman da Muhammet Aliy'i izlemek. Televizyon büyüsünün en güçlü olduğu dönemde maçtan sonra arkadaşlarla maçı analiz edip konuşmak. Bakınız herkesin bir şeyi izlediği bir ortamdan bahsediyorum. Bugünden çok farklı...
İnsanlar olarak hep beraber farklı amaçlar peşindeyiz. Hepimizin rengârenk ve bir o kadar kendince değeri olan dünyaları, hepimizin planları var. Ve bu renkliliğin doğası, bana kalırsa güzel.
Geçmişin ne kadar büyülü de olsa o siyah beyazdı. Dünyasından sıyrılıp kendi özel değerimizin farkına varıyor ve varmamız gerekir. Bugün hepimiz farklı hayatları yaşıyor farklı haberleri okuyor, çeşit çeşit youtuber izliyoruz. Kendimize ait ilgi alanı geliştirmek geçmişe göre çok kolay. Bilgi akışı bilginin nitel ve nicel değeri o kadar farklı ki Van Goh tablosunun içindeyiz demek istiyorum fakat biliyorum ki daha renkli neşeli tablolar yapan nice sanat insanı var. Fakat Van Goh ya da William Turner'ın bazı eserleri beni direkt içine alıyor. O yüzden benim hayatım Van Goh tablosu gibi. sizin ki size kalmış.
Farkındalık sürecinde kendimizi iyi kitaplarla, filmlerle ve belgesellerle beslemeliyiz. Hırslarımızdan sıyrılsak ne iyi olur değil mi? Kendimizi bunalttığımız bir kafesin içine attığımız ruhumuza, biraz dur! Mola ver! Artık. Demeliyiz ki hırsımız içinde boğulmayalım. Fakat Azimli olmakta sorun yok, yaşamak için iyi insan olmak için azimle çaba göstermeliyiz. Biraz yaşamak için azmimiz olmalı.
Yaşamak için en keyifli zamanlar hayatımızın hangi bölümüdür sayın okuyan? Yüz yaşlı ve olgun insana sorduk ve onlar "Ah gençlik" deyip iç çektiler. Gençliklerine özlem duydular. Genç olmayı arzu ettiler. Ki o dönem şimdi olmayan enerjileri, umutları, heves ile baktıkları dünyaları vardı.
Gençlik güzeldi ve artık uzaktı...
Karabük'te ise dün iki genç hayatına son verdi 15 yaşındalardı. Birinin sevgilisi vardı. Son mesajında ben öleceğim diyordu. İntihar edeceğini yazmış ve son kez sarılmanın ne mutluluk verici olacağına değinmiş. Diğerinin sevgilisi var mıydı? Bilemiyorum. İki gencecik hayatın solup gitmesi inanılmaz üzücü. Neden yaptılar bilemiyoruz.
Şu dünya da en çok üzüldüğüm şeylerden biridir. Çocukların bir şekilde yaşamlarını yitirmeleri. İyi kötü yaşanacak çok şeyin kaybedilmesinin düşüncesi, yüreğime tarifi zor bir acıyı yayıyor.
Kendinize iyi bakın sayın okuyucu.