Son günlerde İstanbul Boğaziçi Üniversitesi Rektör ataması ile alakalı ortaya çıkan krizi hayretle seyrediyorum…
Sanki Türkiye’de ilk kez bir rektör Cumhurbaşkanı tarafından atanmış gibi ortalığı velveleye veriyorlar.
Protestoların altında sözde; ‘1992'den 2016 yılına kadar üniversite seçimlerinde birinci gelen adayın hep rektör olarak atanıyor olması ve Melih Bulu’nun Boğaziçili olmadığı iddiası yatıyor.
Protestoların diğer nedenleri arasında ise Bulu'nun siyasi geçmişi ve bu nedenle atamanın siyasi nitelik taşıdığı algısı yatıyor.
Neymiş, Melih Bulu Boğaziçili değilmiş…
Neymiş, Melih Bulu AK Partiliymiş…
Adam Yüksek lisans ve doktora dahil 8 yıl Boğaziçi’nde okudum diyor inanan yok.
Her hangi bir siyasi partide geçmişi olanlar rektör olamaz diye bir kanun mu var?
CHP’li, MHP’li ya da farklı bir partili olan hiç mi rektör yok bu ülkede…
Tabi ki bu krize sebep olan nedenler bunlar değil!
İkinci bir gezi olayı yaşatıp ülkeyi kaosa sürüklemekten başka niyetleri yok.
Kaosu başlatacak aktörler zaten hali hazırda beklemekteydi.
Zaten okul önünde sözde protesto yaparken gözaltına alınanların büyük çoğunluğunun DHKPC ve MLKP militanları oldukları tespit edildi.
Eylemcilerin hepsine ‘militan’ ya da ‘terörist’ demek tabi ki doğru değil.
İçlerinde iyi niyetli AK Parti karşıtı kesimde var.
Bu cenahı da, ‘anti demokrat’ söylemlerle bu kaosun içerisine çekiyorlar!
Hak ve özgürlükler konusunda toplumun kitlesel tavır ve eylem göstermesini her zaman arzu etmiş ve desteklemişimdir.
Ancak, ülkemizi sömürgesi altına alma hayali içerisinde olan dış mihraklar dediğimiz güçlerin tezgahına da gelmemek lazım.
Ne yazık ki her dönem ardı ardına, bıkmadan aynı tezgahı kurmaya devam ediyorlar.
Şuan Boğaziçi’nde yaşanan olaylarında arkasında yine aynı güçlerin olduğunu düşünüyorum!
Daha önce Fulbright Anlaşması’nı duyanınız oldu mu?
Olmadıysa da araştırmanızı öneririm.
Kısaca bahsetmek gerekirse;
Bu anlaşma, dönemin CHP’li Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından 27 Aralık 1947’de “Fulbright Anlaşması” olarak imzalanmış. Türkiye ve ABD Hükümetleri Arasında Eğitim Komisyonu Kurulması Hakkındaki Anlaşma’nın sonucu olarak, bütünüyle Amerikalı uzmanlar ve CIA tarafından, Amerikan çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmiş.
Bu anlaşma gereği bir komisyon kurulmuş. Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü ABD vatandaşı olmak üzere sekiz üyeden oluşturulmuş. Bunlara ek olarak Türkiye’deki ABD diplomatik heyetin başı, (Amerikan Büyükelçisi) komisyonun fahri başkanı olarak belirlenmiş. Komisyonda oyların eşit oluşması durumunda kesin oyu Amerikan Büyük Elçisi veriyor.
Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin elçilikteki CİA mensupları arasından seçileceğinden kuşku duymamak gerekir, böylece CİA, Milli Eğitim Bakanlığı’na rahatça sızma olanağı bulacak ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve eğitim üyeleri arasında ajanlar devşirmekte hiçbir güçlükle karşılaşmayacak. Keza öyle de oldu.
Yani şimdiye kadar Boğaziçi başta olmak üzere ülkedeki birçok üniversitenin rektörünü Amerikan Büyükelçisi seçiyordu.
Bu durumun önüne geçilmek için, 2016'da AK Parti milletvekilleri TBMM'ye Cumhurbaşkanına doğrudan rektör atama yetkisi veren bir kanun tasarısı getirdi.
Bu kanun tasarısıyla birlikte, devlet üniversitelerinde rektör, YÖK tarafından önerilecek üç aday arasından Cumhurbaşkanınca atanıyor. Vakıf üniversitelerinde ise rektör, mütevelli heyetinin belirlediği adaya YÖK'ün olumlu görüş vermesinin ardından Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor.
Şimdi, rektörlerin Amerikan Büyük Elçiliği tarafından atanmasını mı protesto etmek gerekir, yoksa ülkemizin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasını mı?
Melih Bulu’nun atanmasını protesto edenlere, içerisinde oldukları yanlıştan biran evvel dönmelerini öneriyorum. Gerçekten bağımsızlığı ve demokrasiyi savunuyorlarsa eğer, ülkemizin Milli Eğitimi’ni ele geçiren “Fulbright Anlaşması’nın” iptali için protestoya davet ediyorum.