Zil çaldı. Gözlerimi açıp tavana baktım. Tavanda bilin bakın kim canlandı. Mansur Yavaş, o ara bir şarkı duydum “Yavaş yavaş hasar aldım yavaş yavaş” Ne oluyor kardeşim bu ne tantana derken yatağımın kenarından Tom ve Jerry geçmesin mi? Tavana tekrar çevirdim kafamı. Bu sefer Kemal Sunal bakıp gülüyor bana. Bende gülmeye başladım. Bence dünya üstündeki hiçbir canlı onun gülüşüne karşı somurtamaz. Bir an durdu “Eşoğlu Eşek” dedi ve gülmeye devam etti. Bu sefer kahkaha attım ama o durmadı, dedi ki “Ben buraya niye çıktım?” o an sustum. Doğru ya, sabah sabah kemal Sunal’ın odamın tavanında ne işi vardı?
Keyifliydi, bir taraftan yattığım yerden izliyordum geçmişi. Belki gelecekte çıkacaktı önüme. Geçmişi izlemek! Hani film şeridi gibi izlemek! Hani ölmeden önce izlemek! Yoksa kalp krizimi geçiriyordum. Göğsüme doğru bir baktım. Ağğ çok kötü! Kaburgalarımın içini görüyordum. Meğer kalbimin yerinde dört silindir bir motor varmış. Şansa bak bunun yağı! Benzini! ben bunu nasıl kullanabilirim ki? Şimdi su içsem pas yapar mı? iyi mi? kötü mü? Vücudumun kalanı eskisi gibiydi. Bileğimde sunroofu kapa düğmesine bastım göğsüm kapandı.
Yok, benim artık yerimden kalkmam gerekiyordu. Hala karanlık, her halde farklı bir rüya görüyordum. Uyanmak için kendimi öldürmem gerekir değil mi? O zaman şu pencereden atlasam? Ama ya rüyada değilsem o zaman ne olacaktı? Olacaklar benim açımdan hiç hoş olmazdı. Cansu’yu arasaydım böyle bir durum var deseydim… muhtemelen “Aynen Kardeşim bende Unicorn oldum sana doğru geliyorum” derdi. O da komik olurdu. Telefonumu açtım ne olabilir ki dedim kendime, arayayım işte. Telefonumun ekranında testere filmindeki karakterin fotoğrafı vardı. İşte o an anladım ki benim için dünyanın sonu gelmişti! Biri telefonumun şifresini öğrenmiş, tüm özel bilgilerimi ele geçirmiştir. Hazine haritası, mantar çiftliğim, Elon Musk’ın telefon numarası hepsi öğrenilmişti. Banka şifreleri zaten artık yoktu. Elon’la aramı bozmasalar bari, oradan güzel coin işi yapacaktım bide aya gönderecekti beni. Elon önemli… diğerleri önemli değil de… Elon önemli! Bir derin off çektim.
Pencerede bir ışık! helikopter mi o? Evet evet! Samuel Jackson, kardeşim helikopter şarkısını çala çala uçuyor. Arkasında da King Kong bir dakika! Bir dakika! Şimdi bu olamaz! Bahçem yok! Evimin çevresi yok! Her yer karanlık! King kong bile yürürken mavi bir ışık bastığı yerde parıldıyor. Kesin denemem lazım bunu diye düşündüm. Bahçemde tırnaklarımı kesip göndüğüm bir yer vardı. Tırnak ağacımın çıkacağını asla göremeyecektim. Bu içime biraz oturdu. Ukde kalır ya hani, işte o oldu.
Karanlığın içine adımı ilk attığımda içime bir ışık doldu. Mutlu oldum. Hiç olmadığım kadar mutlu. Unuttum her şeyi. Bastığımda çıkan serin ışığın dalga dalga yayılması tüm dertlerimi götürüyordu sanki. Bastığım yerin dokusu ise çamur gibiydi fakat bir o kadar da rahat yürüyordum. Donmuş bir sütlacın üstünde yürünebilir miydi? Ama sanki onun gibi bir şeydi batamıyordum ama o kadar güzeldi ki çıkamıyordum. Evimden uzağa yürüyorum sadece. Ağaç falan kalmamış, burası artık bizim Dünyamız değildi. Hatta dünya değildi. Nerede uyandım? Ne diye uyandım ve nereye gidiyordum? Tek bildiğim keyifle ilerlemekti uzaklara doğru.