Türkiye’de siyasette ne çektiyse hep bu “Adamcılık” mantığından çekti. Kişinin donanımına, bilgisine, yeteneğine bakılmadan, “Yeter ki benim adamım olsun” düşüncesi yüzünden ne siyasetin itibarı kaldı, ne kurumlarda etkin insan kaldı. Özellikle 2 binli yıllara damga vuran bu adamcılık düşüncesi yüzünden Türkiye belki de gelişim trenini kaçırdı.
Bu adamcılık mantığının sağı veya solu yok. Bu mantık iktidarda da var muhalefette de var. Nispeten küçük ölçekli siyasi hareketlerde bu mantık çok fazla işlemese de, güçlü yapılara şeklini veren adamcılıktır.
Özelilikle 80’li ve 90’lı yıllarda adamcılık bu kadar yaygın değildi. O yıllarda siyasi partiler hedefleri olan, samimiyetle çalışan, konusunda etkin, konusunda donanımlı, ehliyet sahibi kişilerden oluşan yapılardı. Bu yüzdendir ki parti içi seçimler hep yarış havasında geçer, birden fazla aday yarışır, delegenin çoğunluk desteğini arkasına alan seçilirdi. Ancak bugğn partilerde genel eğitim uzlaşı adıyla tek listeli seçimler. Ve bu safsatayla birlikte başlıyor adamcılık.
Üst düzey isimler, yahut partide güç sahibi isimler, hemen başlıyor: “Benim adamım İl Başkanı olsun, İlçe Başkanı olsun, Gençlik Kolları Başkanı olsun, Kadın Kolları Başkanı olsun…” Bununla bitti mi peki? Bitmez tabi ki…Belediye Başkanı benim olsun, kurum müdürü benim olsun, kurum başkanı benim olsun… bu liste uzayıp gider. Hep bir yerlerde “Benim adamım olsun” mantığı işliyor artık günümüzde.
Çünkü Bakan, seçilecek vekilin kendi adamı olmasını, vekil ilçe başkanının kendi adamı olmasını, ilçe başkanı kurum müdürünün kendi adamı olmasını istiyor. Türk siyasetine egemen olan anlayış ne yazık ki budur. Bakmıyor bile vasıfsız gençten Gençlik kolları başkanı olmayacağına, bakmıyor donanımsız kişiden İlçe Başkanı olmayacağına, bakmıyor ehliyet ve liyakatı olmayanın kurum müdürü olmayacağına.
Bu yapı iktidarda da muhalefette de aynı ne yazık ki. Muhalefette yok mu sanki Genel Başkanın adamı olan vekil, vekilin adamı olan ilçe başkanları veya Kadın-Gençlik Kolları başkanı…Sen istedin oldu, sen atadın oldun, her yer senin adamınla doldu.
Evet siyaset ekip işidir ancak siyaset adamcılık işi değil. Donanımlı kişilerle ekip olur ve başarıya ulaşırsın. Senin adamınla ne kurumlar çalışır ne partinin kurulları çalışır. 90’lı yıllarda güçlü Bakanlar, güçlü Vekiller vardı. Siyaset bu dengeleri gözetmek zorunda kalırdı. Kurum yöneticileri atamasında torpil olsa da bu kadar adamcılık yoktu, her kesimden yönetici vardı.
Bugün öyle mi yapı? Hiç alakası bile kalmadı ne eskisi gibi Bakanların ağırlığı kaldı, ne illerin gücü kaldı. Etkin siyasette gücü olmayan Bakanlar, vekiller, yalnızca belirledikleri seçim bölgelerinde küçük hesaplar yaparak adamlarını bir yerlere taşımanın derdinde. Ne yazık ki bu da insan kaybına yol açıyor. Havalı gençlik kolu başkanı, yönetmekten aciz ilçe başkanı, çalışmayan kurullar, sadece ziyaret peşinde olan vekiller ve sadece birbirini yiyen Ankara siyaseti çıkıyor karşımıza. Ne diyeyim “Bizim adam olsun da kim olursa olsun…”