Bundan bir ay önce, Türkiye tarihinin en ağır felaketini yaşadı. 6 Şubat gecesi ve gündüzü meydana gelen depremler, resmi rakamlara göre 45 bin insanımızın hayatına mal oldu. 17 Ağustos depreminden ders aldığını ifade eden Türkiye, aradan geçen 24 yıllık süre zarfında aslında bir milim bile ileriye gidemediğini bu afette gördü.
Bu deprem bizim için çok acı bir ders oldu. İlk günlerde oluşan o birlik ve dayanışma havası, son günlerde ne yazık ki yine herkesin gündelik yaşamına döndüğü bir hale döndü. İnsanların normal yaşantısına dönmesine bir lafımız yok, bizlerde gündelik hayatımızı devam ettiriyoruz. Ancak, depremin daha kırkı geçmeden, kaybettiğimiz canların daha kırkı çıkmadan, 11 ilde insanlar kan ağlarken, binlerce kişi göç etmeye maruz kalmışken, acıyı normalleştirmek balık hafızalı toplum olduğumuzu gösterdi.
Öncelikle, günlerce deprem bölgesinden kesintisiz yayın yapan TV bültenleri normal akışına döndü. Türkiye acıya boğulmuşken, eğlence programları, saçma diziler başka bir dünyayı bizlere gösteriyor. Ne yazık ki deprem bölgesi yayınları yavaş yavaş kalkmaya başladı. Oysaki belediyeler ve kurumlar orada insanüstü bir çaba gösteriyor, afetzedeler yaşam mücadelesi veriyor.
Daha sonrada siyaset araya girdi. Türkiye acıyla kavrulurken, günlerdir Meral hanımın tribini, Kemal beyin adaylığını konuşuyoruz. Deprem bölgesinden provokatif twitler atan sözde fenomenler de şimdi siyaset twitlerine geri döndü. Muhalif gazeteci, yazar, akademisyen kadroları da 2 ay sonrası için tehdit mesajları yağdırıyor. İktidar mensupları da onlara cevap vermek için zaman harcıyor.
Tribünler yeniden “Sen mi şampiyon olacaksın, ben mi şampiyon olacağım” kavgasına tutuşurken, depremzedeler kendilerine uzatılacak yardım elini bekliyor. Sadece afet bölgesinde değil, başta İstanbul-Kocaeli olmak üzere misafirlerimize yaşadıkları travmayı atlatmaya çalışıyor.
Tüm bunlar olurken, içimi en çok sızlatan görüntüler ise 8 mart Kadınlar Günü’nde yaşandı. Öncelikle kadınlar baş tacımızdır, onarlın emekçi günlerini saygı ve sevgiyle kutluyorum. Ancak bazı kentlerde buluşan, Feminist Gece adıyla yürüyüş yapan sözüm ona emekçi kadın, özde ise kokana diyeceğim zavallılar adeta festival vermişler. Çılgınca danslar, eğlenceler, Türkiye acı içindeyken, insanlar kaybettiklerine ağlarken, “Zıpla, zıplamayan Tayyipçi” sloganları attılar. Elbette 8 Mart’ı kutlatın, elbette her yıl sevgi içerisinde bu günü kutlayalım. Ancak, insanlar acılar içinde yanarken, onları görmezden gelip enkaz üzerinde tepinmek insanlık dışı bir davranıştır.
Velhasıl-ı kelam, asrın felaketini yaşayan, yaralarını sarmak için çalışan Türkiye’de, vurdumduymaz medya, vurdumduymaz siyaset, vurdumduymaz şahıslar yüzünden bir kez daha acıyı elimize yüzümüze buluşturduk. Sahi, ne çabuk unuttuk kaybettiklerimizi?