Anadolu coğrafyası geçmişten günümüze göç almıştır ve hatta dünya da bu çalkantılar devam ettiği sürece gelecekte de göç almaya devam edeceği öngörülmektedir. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Bu nedenler, ekonomik nedenler, coğrafi yakınlık, Türk milletinin hoşgörülü olması, Ortadoğu coğrafyasında yüz yıl öncesinde büyük bir imparatorluğun sahibi olması ve çevre ülkelerde yaşayan akraba, soydaş toplulukların olması ve onların bulundukları yerlerde şiddete, tacize, soykırıma uğraması ve göçe zorlanma nedeniyle Anadolu’ya gelmeleri (sığınmaları) şeklinde sıralayabiliriz.
Mekânsal bir değişiklik olan göç ister gönüllü isterse zorunlu nedenlere dayalı olsun öncelikle göç eden insanın psikolojisini etkilemekte ve sonrasında toplumsal olan her durumu her şeyi etkileyen bir olgu haline gelmektedir.
Çünkü göçün sonucunda hem göç edenler hem de göçü kabul eden veya göç hareketine maruz kalan bölgeler, ülkeler, şehirler başta ekonomik olarak etkilenmekte, yeni toplumsal ve sosyal ilişkilerin ortaya çıkmasına neden olmakta, kültürel çeşitlilik veya karmaşa meydana gelmekte, yeni yapılar ortaya çıkarmaktadır. Göç veren ülkelerde yetişmiş insan kaynağını kaybetmekte, beyin veya emek işgücü kaybını yaşamaktadır.
Göçü alan devletler yeni yasal düzenlemeler yapmak, göçü yönetebilmek ve finanse edebilmek için yeni organizasyonlar oluşturmak ve uluslararası boyutta destek sağlamak için yeni girişimler, yeni ilişkiler gerçekleştirmek zorunda kalmaktadır. Sınır güvenliği, yeni uluslararası ilişkiler , yeni ortaklıklar ve güç birlikleri veya yeni anlaşmazlıklar, düşmanlıklar ortaya çıkmaktadır.
Göç olgusu beraberinde önemli bir istihdam, barınma, eğitim, sağlık ve güvenlik sorununu da getirmektedir. Özellikle 90’lı yılların başında yaşanan Körfez Krizi (Irak- ABD Sorunu), 2011 de başlayan Suriye iç savaşı ve kısmen de olsa Kuzey Afrika ülkelerinde ( Libya, Fas, Tunus, Cezayir vs.) ve Orta Afrika ülkelerinde yaşanan iç savaş ve çatışmalar sonucunda yaşanan kitlesel ve düzensiz göçler Türkiye’yi ağır ekonomik yükün altına sokmuş, toplumda göçe karşı olumsuz bir algı oluşmasına neden olmuştur. Ayrıca göçün kesintiye uğramadan sürmesi ve geriye dönüş umudunun pek olmaması da toplumu karamsarlığa ve endişeye sürüklemiştir. Ayrıca bu göçlere dolaylı veya dolaysız neden olan yani göç veren ülkelerin iç karışıklık ve savaşa sürüklenmesine, ekonomilerinin bozulmasına ve güvensiz bir ortamın oluşmasına neden olan emperyalist ve kapitalist ülkeler neden olduklarının sonucuna da katlanmamakta göç eden mağdur kitlelere kapılarını kapatmakta ve ülkelerine girişlerine izin vermemektedir. Türkiye’nin kabul ettiği mülteci sayısı ile AB.üyesi ülkelerin kabul ettiği sayı kıyaslanamaz. Türkiye’nin mülteciler içinÜl harcadığı bütçenin yanında bu ülkelerin harcadığı bütçe dikkat çekicidir, hatta komiktir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm gücüyle Suriye’deki iç savaşın bitirilmesi, güvenliğin sağlanması ve Türkiye’ye gelmek zorunda kalmış Suriyelilerin evlerine geri dönebilmeleri için uğraşmaktadır.
Ülkemizi ve bölgemizi etkileyen bu insan hareketliliğini Türk Dil Kurumu şöyle tanımlamaktadır. Göç, siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerle bireylerin ya da toplulukların bulundukları, oturdukları yerleşim yerini bırakarak başka bir yerleşim yerine ya da başka bir ülkeye gitme eylemidir biçiminde tanımlanabilir. Ayrıca göç kavramı ile doğrudan ilgili kavramlar da şunlardır.
Mülteci: Irk, din, sosyal konum, siyasal düşünce ya da ulusal kimliği nedeniyle kendisini baskı altında hissederek kendi devletine olan güvenini kaybeden, kendi devletinin ona tarafsız davranmayacağı düşüncesiyle ülkesini terk edip, başka bir ülkeye sığınma talebinde bulunan ve bu talebi o ülke tarafından kabul edilen kişidir.
Sığınmacı: Sığınma talebi, kaçtığı ülkenin yetkilileri tarafından soruşturma safhasında olan kişidir.
Göçmen: Ekonomik gerekçelerle ülkesini gönüllü olarak terk ederek başka bir ülkeye, o ülke yetkililerinin bilgi ve izniyle yerleşen kişidir.
Kaçak Göçmen: Gittikleri ülkenin iznini almadan o ülkede yaşayan kişilere denir.
Türkiye deki Suriyelilerin yasal statüsü ‘’ Geçici Koruma Altındaki Yabancı’’ olarak geçmektedir. Mülteci- Sığınmacı ancak bireysel başvuru ile elde edilmekte kitlesel olarak verilememektedir.
Peki göçler neden olur veya insanlar neden göç etmek ihtiyacı duyar? Bunları da şöyle sıralamak mümkündür.
Ekonomik Nedenlerden Kaynaklanan Göçler: Ekonomik gelişmenin, doğal kaynakların, tarım alanlarının ve iş imkanlarının az olduğu bölgelerde insanlar, bu şartların daha iyi olduğu bölgelere göç ederler. Örneğin, Türk işçiler 1960 lı yıllarda Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa devletine çalışmak için gitmişlerdir. Çünkü kalkınmaya çalışan bu ülkelerde iş gücü yetersizliği dışarıdan gelen işçilerle karşılanmıştır.
Siyasi Gelişmelerden Kaynaklanan Göçler: Siyasi göçlerin savaş, mübadele (antlaşmalar sonrası yer değiştirme), ülke sınırlarının değişimi gibi sebeplerden dolayı yaşanmaktadır. Örneğin Kurtuluş Savaşından sonra ülkemizde yaşayan Yunanlılarla orada yaşayan Türkler yapılan antlaşmaya göre yer değiştirmişlerdir.
Doğal Afetlerden Kaynaklanan Göçler: İnsanlar bulundukları yeri deprem, heyelan, kuraklık, çölleşme, sel, volkanik patlamalar vb. sebeplerden dolayı terk etmişlerdir. Örneğin 1998’de Adana’da yaşanan deprem, aynı yıl Bartın’da yaşanan sel, 1999’da Marmara depremi insanların başka bölgelere göç etmelerine neden olmuştur.
Sosyal Yaşamdan Kaynaklanan Göçler: İnsanların sıkça göç etmelerine neden olan sosyal hayat standartları arasında eğitim, nüfus artışı, sağlık dolayısıyla ve güvenlik kaygısı sayılabilir. Aileler çocuklarının özellikle ortaöğretim ve yükseköğrenim seviyesindeki eğitimi veya yeterince sağlık hizmetinin bulundukları yerlerde sağlanamadığını düşünerek yerleşim yerlerini değiştirmektedir. Göçler ülke sınırları içinde olabileceği gibi sınırlar dışında yani uluslararası da olabilmektedir ki günümüzde şahit olduğumuz ve maruz kaldığımız göçler buna örnektir. Uluslararası göçleride şöyle kategorize edebiliriz.
İlkel / Basit Göç: Kişilerin ve/veya grupların, kuraklık, kıtlık ya da diğer ekolojik-tabii güçlerle başa çıkamadıklarında, bunlardan kurtulmak amacıyla başlattıkları göç hareketine ilkel/basit göç denir.
Sürücü veya Cebri Göç: Kişilerin ve/veya grupların, siyasi otoritenin veya daha büyük ve daha güçlü bir grubun şiddet de içerebilen zorlamasıyla, yerleşik olduğu bölgeden adeta apar-topar ve ilkel şartlarda bir başka bölgeye götürülmeleri veya gitmek zorunda bırakılmaları, “sürücü veya cebri göç” denilmektedir.
Zorunlu Göç: Savaşlar, doğal afetler gibi olağandışı koşullarda ortaya çıkan, göç edenlerin iradelerini etkisiz kılan, çeşitli kuvvetlerin etkilemesi ve/veya zorlaması sonucu oluşan göç çeşididir.
Grup ya da Kitle Göçü: İki ülke devleti arasında herhangi bir uzlaşma bulunmamasına rağmen, ağırlıklı olarak uğradıkları baskı ve ayrım politikaları nedeniyle bir etnisiteyada din gibi ortak karakteristikleri paylaşan insanların, grup yada gruplar halinde bulundukları ülkeyi terk etmelerine “grup göçü yada toplu göç’’ denir.
Serbest Göç: Göç olgusunun gerçekleşmesini, göç etme ihtimali ve arzusu ortada olan kişilerin iradesine bırakan göç türüdür.
Mülteci Göçü: Bulundukları ülkede siyasi otorite veya rejimle anlaşmazlık veya çatışma halinde olan, bu itibarla da çoğu kez can ve mal güvenlikleri tehdit altında bulunan kişilerin ve küçük grupların başka bir ülkeye, genellikle de yasadışı yollarla ve/veya sahte belgelerle gerçekleştirdikleri göç türüdür.
Geçici Göç: Genellikle belli bir işte, belli bir zaman çalışmak üzere bir ülkeye göç etmeye ilişkin bir uluslararası göç türüdür.
Kalıcı Göç: “Geçici göç” ün karşıtı olan göç türüdür. Bu açıdan bakınca göç edilen ülkede süresiz kalmayı, açıkça yerleşmeyi amaçlayan her uluslararası göç, aynı zamanda bir kalıcı göç olmaktadır.
İşçi Göçü: Bir ülkedeki kişilerin ve/veya grupların emek güçlerini satmak, yani “işçi statüsü”nü peşinen kabul ederek bu statünün gerektirdiği işlevleri yerine getirmek üzere bir ülkeden diğerine göç etmesidir.
Beyin Göçü: Yurt içinde veya yurt dışında eğitim görmüş ve alanlarında uzmanlaşmış kişilerin, genellikle bu sürenin hemen sonunda veya daha sonra, daha iyi çalışma koşullarına, daha uygun bir statüye ve daha yüksek bir gelir düzeyine sahip olmak amacıyla başka ülkelere göç etmeleridir. Doktorların, mühendislerin, sağlık personelinin, akademisyenlerin, teknik bilgi ve deneyim gerektiren işleri yapan kalifiye meslek erbabının göçü buna en güzel örnektir.
Anadolu’ya Yapılan Göçlerin Tarihi
Cumhuriyet Öncesi:
- Sefarad Yahudileri 15. yüzyılın sonlarında İspanya ve Portekiz’den Osmanlıya göç etmişlerdir.
- İlk defa Türkiye'ye Fatih Sultan Mehmet zamanında Arnavutlar getirilmiştir.
- 1783 öncesi dönem de Kırım Tatarlarının Osmanlı topraklarına küçük gruplar halinde göçleri bulunmaktadır.
- 19. yüzyılda Balkan göçleri başlamıştır.
- 19. yüzyılda Polonyalıların Osmanlı topraklarına göç etmişlerdir.
- Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna’yı işgal ettikten sonra 1918’e kadar Bosna’dan Türkiye’ye dört büyük göç dalgası olmuştur.
Cumhuriyet Sonrası :
- 1922-1938 yılları arasında Türkiye – Yunanistan mübadelesi sonucunda 384 bin kişi göç etmiştir.
- 1924-1953 yılları arasında Yugoslavya – Makedonya’dan gelen Türkiye’ye kitlesel göçler yaşanmıştır.
- 1910 lu yıllarda Bulgaristan’dan başlayan göçler aralıklarla 1989 yılına kadar sürmüştür ki ben de o göçlerle Anadolu’ya gelen bir ailenin çocuğuyum.
- 1980’li yılların başında Afgan göçü başlamıştır.
- 1991 yılındaki Körfez Savaşı sonrasında da 467.489 kişi kaçarak Türkiye'ye gelmiştir.
- 1992-1998 yılları arasında Bosna’dan 20 bin kişi Türkiye’ye gelmiştir.
- 1999 yılında Kosova’da meydana gelen olaylar sonrasında 17.746 kişi Türkiye’ye gelmiştir.
- 2001 yılında Makedonya’dan 10.500 kişi Türkiye’ye gelmiştir.
- 2011 yılında Suriye de başlayan iç savaş sonucunda göç başlamış ve halen devam etmektedir.
- Taliban’ın ikinci kez iktidarı ele geçirmesinden sonra başlayan ve halen devam eden Afgan göçü.
Göç eden insanların geldikleri ülkelerde en çok etkisi işgücü piyasasına olmaktadır.Türkiye’de 2022 Ağustos ayı istatistiklerine işsizlik oranı 9.6 ve 3 milyon 312 bin kişidir. Suriyeli mültecilerin Türk iş gücü piyasasına girmeleriyle zaten yükselme trendinde olan işsizlik rakamları doğal olarak Türk iş gücü piyasasına olumsuz yansıyacaktır.
Bu olumsuzluğun önüne geçmek için Suriyeli mültecilerden sadece nitelikli işgücüne ihtiyaç olunan sektörlerde istihdam sağlanması, niteliksiz işgücünün ise Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı çalışanlar aleyhine rekabet unsuru haline getirmemek için gereken tedbirler alınmalıdır.
Bunu gerçekleştirmek için de öncelikle Suriye’deki kaos ortamının stabil hale gelmesi insanların yaşayabileceği güvenli ortamın oluşturulması Suriye ekonomisindeki sektörlerin (tarım, turizm, inşaat, eğitim, sanayi vs) işler hale getirilmesi zorunludur. Suriye’nin toprak bütünlüğü içerisinde normal hayata dönmesi komşu ülke olarak en çok Türkiye Cumhuriyeti’ni olumlu etkileyecektir.
Özellikle Suriye sınırına yakın illerde 2011’de başlayan iç savaştan sonra Suriyeli ortaklı ve sermayeli şirket kuruluş sayısında artış görülmüştür. Sığınmacıların ekonomiye entegrasyonu emek piyasasında rekabeti arttırabilir ve bu durum Türk işgücünün aleyhine gelişebilir.
Suriyeli iş gücü sosyoekonomik açıdan düşük seviyede işlere yönelmektedir. Çünkü dil sorunu, diploma sorunu, eğitim düzeyinin düşüklüğü ve ekonomik açıdan acil ihtiyaç duymaları neden olarak sayılabilir.
11 Ocak 2016 tarihinde çıkarılan yasal çalışma izni ile bir iş yerinde çalışan sayısının %10’unu geçmeyecek şekilde kayıtlı olunan (Geçici koruma altında bulunan illerde) illerde ki iş yerlerinde çalışma izni verilmeye başlanmış ve burada Suriyelilerin iş gücüne katılmaları amaçlanmıştır.
Çalışma çağında 2 milyondan fazla Suriyeli olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye de doğan 300 binden fazla çocuk vardır. Bunların eğitimi, geleceği, istihdamı ve sosyal-kültürel entegrasyonu da ayrıca düşünülmeli ve kalıcı çözümler üretilmelidir.
Çalışma yaşamında yaşanan veya yaşanacak olan rekabet şu sonuçları da getirmektedir.
- Suriyeli nüfusunun yoğun olduğu yerlerde artan işsizlik oranları toplum da Suriyelilerin yerli nüfusun elinden işlerini aldığına yönelik algılar oluşmakta ve bu algı yaygınlaşmaktadır.
- İş bulamayan sığınmacıların suça yönelmeleri de olasılıklar dahilindedir.
- Emek piyasasındaki rekabet ve olumsuz toplumsal algılar sosyal çatışmaları beraberinde getirebilir ki bunun örnekleri değişik il ve ilçelerde yaşanmış,ölüm ve yaralanmalarla sonuçlanan olaylar çıkmıştır.
Türkiye de şirket kuran yabancılar arasında ilk sırayı Suriyeliler almaktadır. 2011-2018 yılları arasında Suriyelilerin kurduğu şirket sayısının yirmibinleri bulduğu söylenebilir. Şirket kurulan iller ise İstanbul, Mersin, Bursa, Hatay, Kilis, Gaziantep, Şanlıurfa, Kocaeli, Ankara, Antalya, Adana, Isparta olarak sayılabilir.
Suriyeliler konusuna bakarken iki pencereden bakmak gerekli. Fırsat ve Tehdit. Fırsat olarak baktığımızda eğitimli, yetişmiş işgücünü Türk ekonomisine katarak yeni iş alanları fırsatları ihracat ( öncelikle Arap ülkelerine) kanalları ve dolayısıyla yeni istihdam sağlanabilir.
Tehdit olarak bakarsak eğitimsiz, ekonomik düzeyi düşük, entegrasyonu zor kalabalık bir kitlenin uzun süre barındırılması, iaşesi, olumsuz toplumsal algıların artmasına yerli nüfus ile sürtüşme ve gelişmelere neden olabilmekte suç ve örgütlerin, insan kaçakçılarının tuzağına düşme riski ortaya çıkabilmektedir.
Suriye’de yaşanan iç karışıklıkların Türkiye ekonomisine maliyeti çok boyutlu bir yapıya sahiptir. Enflasyon, işgücü piyasasına etkisi, kayıt dışı ekonomi, ithalat-ihracatta yaşanan değişimler bütün olarak ele alındığında net olarak kar-zarar hesabı yapılmamaktadır.
Suriye’de Türkiye Cumhuriyeti Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından oluşturulan İdlib, Afrin, Membiç-Cerablus hattında ki güvenli bölge Suriyeli sığınmacıların geri dönüşünü hızlandırmakla birlikte Suriye Krizi’nin kısa zamanda nihai çözüme kavuşmasının mümkün olmadığını da göstermektedir.
Prof.Dr.Gazi UÇKUN
NOT: Bu makalede İMASCON 2019 Kongresinde yaptığım çalışmadan yararlanılmıştır.
Yararlanılan Kaynaklar
- TDK Büyük Türkçe Sözlük
- Koç E. www.bianet.com ,2001, www.mebilgi.com Erişim Tarihi: 20/04/2019
- Çavuşoğlu H. Uluslararası Göç: Nedenleri, Tipleri, Türleri ve Göçmenler' folklor/edebiyat, Cilt:12, Sayı: 48, 2006/4, Ankara, ss. 83-85
- Koç M. vd. Birey ve Toplum, 2015, Cilt 5 Sayı 9 ss.71
- www.dusuncemektebi.com Erişim Tarihi: 14/04/2019
Sevgili hocam müthiş bir çalışma yapıp çok güzel bir şekilde yalın bir şekilde anlatmışsınız yüreğinize kaleminize sağlık BİRDE SİYASTECİLER BUNUN FARKINDA OLSALAR!…