Avrupalı sabah uyandı evinde peynir bitmiş,
Markete gidip alması gerekiyor. Arabasına bindi markete gitti.
İstediği peyniri plastik ambalajıyla aldı. Kasada peyniri koymak içinde ekstra bir poşet istedi ve onu da aldı.
Son anda evden arayıp suyunda bittiğini söylediler, litrelik plastik şişede su aldı. Tam suyu alırken yandaki çikolataya gözü kaydı. Onu da alayım akşam yerim dedi.
Marketten çıkıp eve gitti. Aldığı peyniri afiyetle yedi. Akşam TV karşısında birasını yudumlarken aklına aldığı çikolata geldi. Mutfaktan alıp onu da afiyetle yedi.
Tabi bu Avrupalı sadece evinin temizliğine değil doğanın temizliğine de saygılı. O yüzden asla kullandığı plastikleri normal çöpe atmıyor. Mutlaka ayırarak geri dönüşüme veriyor.
Marketten aldığı peynirin plastik ambalajı, akşam yediği çikolatanın paketini, içtiği suyun plastik şişesini götürüp geri dönüşüme bıraktı.
Buraya kadar her şey çok güzel. Avrupalı gönül rahatlığıyla uyuyabilir, çünkü çevresini koruyor. Doğaya saygılı. Plastikler dönüştürülecek.
Ama gelin görün ki Avrupalının yediği hurmanın plastik ambalajı burada bizi tırmalıyor.
E nasıl tırmalıyor diyorsunuz. Elin Avrupalısının çöpünden bize ne?
Bloomberg için çalışan gazeteci Kit Chellel, Londra'daki plastik çöp poşetinin içine GPS yerleştirip nereye gittiklerini görmek istemiş.
Bu poşet dönmüş dolaşmış 3 bin 200 kilometre yol yaptıktan sonra Adana’ya gelmiş.
İyi de neden Adana’ya gelmiş, leyleklerle mi getirmiş.
Hayır tırlara yükleyip göndermişler.
Peki burada geri dönüşüm merkezi mi var? Hayır yok.
GPS cihazının Adana’da durduğunu söyleyen gazeteci olayı şu sözlerle aktarıyor:
“Yeni konumunun Adana'da bir sanayi bölgesinde olduğunu gördüm. Civarında tespit edebildiğimiz bir geri dönüşüm tesisi yoktu. Alana bakmaları için gazetecileri gönderdik. Deponun dışarısında yığılmış tonlarca Avrupa çöpü buldular. Burası bir geri dönüşüm tesisi değildi. Başka yere boşaltılmak üzere bekliyorlardı.”
Türkiye’nin en bereketli toprağı Avrupa’nın çöpleriyle doluyor. Üstelik bu bölgede bir tesis bile yok. Çöpler öylece bekliyor.
Avrupalı sağlıklı, mutlu bir yaşam sürerken bizim henüz doğmamış çocuklarımız kanser oldu bile
Çukurova gibi bir zenginliğimiz var ama biz orayı çöp yığınlarına teslim ettik.
Evet, bugün domatesin kilosunun 20 TL olmasının sebebi enflasyon ve yanlış ekonomi politikaları.
Ama 20 yıl sonra domatesin ulaşılamaz olmasının sebebi Avrupa’dan ithal ettiğimiz bu çöp yığınları olacak.
"Günde yirmi saat çalış, bir de dişinden ol. Onların hali neresinde? Ekmeğin başını, yemeğin etlisini yer, içerler. Biz? Pilavın yağsızı, ekmeğin tuzsuzu, ayranın imansızını!"