Risk ve tehlike kavramı yaşamın her anında insanın karşı karşıya kaldığı iki gerçektir. Ne kadar yok sayarsak sayalım, görmezden gelirsek gelelim bu ikisi her daim vardır ve gerekli olanı yapmazsak bir gün mutlaka karşımıza çıkacaktır. Ya trafikte, ya evin içinde, ya sokakta, ya yazın, ya kışın, ya bir doğa olayında veya insan kaynaklı bir durumda. Yani kısacası kaçış yok. Riskler ve tehlikeler hep gelip bizi bulacaktır. Bunu bir olasılık olarak değil de bir kesinlik olarak görmek sanırım en doğrusu. Risk ve tehlike kavramları iç içe geçmişkavramlardır. Kısaca ikisini şöyle tanımlamak mümkündür.
Tehlike insanların ölümüne, yaralanmasına, engelli hale gelmesine, çevrenin, kurum ve kuruluşların, tesislerin, araç-gereç ve malzemenin zarar görmesine, hasarlanmasına veya yok olmasına hatta bunların tamamının aynı anda oluşmasına neden olan her türlü fiziksel olaydır. Bunların önceden nasıl olabileceğini, yerini, tahmini boyutlarını, olma olasılığınıincelemeye de risk analizi diyebiliriz. Risk ise, tehlikenin meydana gelebilme olasılığıdır.
Yaşadığımız 6 Şubat depreminden örnek verecek olursak; Anadolu bir deprem coğrafyası ve her an her yerde değişik büyüklüklerde deprem olabilir, olmaktadır. İşte bu risktir. Bu riski öngörüp ona göre gerekli önlemleri almak (eğitimden, yer seçimine, bina yapımından, şehir planlamasına, arama-kurtarmadan, ilk yardımına ve rehabilitasyonuna kadar) ve bu önlemleri plan haline getirmek risk analizidir. Depremin kendisi ise tehlikedir. Gerek insana, gerek bütün yapılara(insan eliyle yapılan veya doğal yapılar) zarar vermesidir. Mademki ülke olarak böyle bir riskle ve büyük zarar verecek yüzde yüz garanti olan bir tehlike ile karşı karşıyayız o zaman oturup düşünmemiz ve ne yapacağız, geçmişte ne hata yaptık, bundan sonra nasıl hareket etmeliyiz diye kafa yormamız gerekiyor.
Yaşadığımız deprem bize şunu gösterdi. Risk analizi diye bir kavram ne bireylerin ne de kurumların hafızasında yok veya varsa bile önem sırası çok altlarda, dostlar alışverişte görsün misali. Organizasyon yeterli değil, hantal, birçok eksikliği ve yanlışı içinde barındırıyor. Planlama eksikliği mevcut, planlar gerçeklikten uzak.
Koordinasyon zayıf, koordine olacak unsurlar, işler, planlar, insanlar, yöneticiler birbirinden kopuk, gerçek durumla karşılaşıldığında kâğıt üzerinde olan şeyler pek işe yaramıyor. Kısacası son tahlilde bir tehlike ile karşılaşıldığında,zamanında çalışmayan, yeterince ihtiyaçları karşılamayan, reaksiyon süresi uzun bir mekanizmanın var olduğu gerçeği ile karşı karşıya kalıyoruz.
Afet yönetimi de üç aşamalıdır. Afet öncesi hazırlıklar, afet esnasında yapılacaklar ve afet sonrası faaliyetler şeklindedir.Biz bunu yazının başlığı ile uyumlaştırırsak;
Risk analizi= Afet öncesi hazırlıklar ve organizasyon
Koordinasyon= Afet esnasında yapılacaklar ve organizasyon
şeklinde düşünebiliriz. Organize olmak ve koordine olmak aslında en önemli unsurlar. Risk analizi de işin ilk basamağı, gömleğin ilk düğmesi. Risk analizini doğru yapsanız bile buna uygun organizasyonu yapamadıysanız sonuç hüsran, hadi risk analizi tamam, organizasyon tamam ama koordinasyon yoksa sonuç yine hüsran. Anlatmaya gerek yok. Yaşadık gördük. 99 depremini İzmit’te yaşayan biri olarak şahit oldum, 6 Şubat depremini de hep birlikte gördük, görmeye devam ediyoruz.
Vakit suçlu aramak, suçlamak vakti değil. Hukuk işler, adalet yerini bulur ve sorumlular hesabını verir, vermelidir de. İşini düzgün yapmayan, çıkar peşinde koşan, bir koyup beş kazanmaya çalışan, minareyi çalıp kılıfına uyduran, yolsuzluğu, hırsızlığı, usulsüzlüğü alkışlayan, görmezden gelen, haklıdan yana değil güçlüden yana olan, görmeden ve gitmeden imza atan mimarı, imarı, mühendisi, müteahhidi, bürokratı hem topluma, hem hukuka, hem ilahı adalete, hem de vicdanlarına (tabi varsa ) hesap vermeli.
Sonuç olarak her şeyi baştan ve kökten yeniden düşünmeli, yeniden planlamalı, yeniden yapmalıyız.
Eğitim sistemini ahlaklı, dürüst, ilkeli, insana, diğer canlılara ve doğaya saygılı, vatanını seven insanlar yetiştiren sistem haline getirmeliyiz.
Hukuk sistemini, siyaseti, ekonomiyi, bürokrasiyi ahlak, adalet, doğruluk temelleri üzerine inşa etmeliyiz.
Şeyh Edebali’nin “insanı yaşat ki devlet yaşasın “ düsturunu ve Hz Ali’nin “devletin dini adalettir “ ilkesini ön plana almalıyız.
Hoşça kalın
Prof. Dr. Gazi UÇKUN
Gazi hocam, güzel ve gerçekçi bir iş güvenliği yazısı olmuş, elinize sağlık.
HOCAM YİNE BAM TELİMİZE DOKUNDUN BU ÜLKEDE YÖNETİLMESİ GEREKENLER YÖNETİCİ OLURSA LİYAKAT DEĞİL PARTİZANLIK SÜRERSE DAHA ÇOK BAŞIMIZA FELAKET GELİR SİZİN DEĞİNDİĞİNİZ GİBİ KALEMİNE YÜREĞİNE SAĞLIK SAYGILAR
Hocam biz hiç risk almıyoruz ki! Göçük altında mı kalmış direk sela okutup geçiyoruz. Temiz iş.