Hazmedememe durumunun bir başka yansıması aslında hezeyandır. Bilgi ve birikimden nasibini almayıp, lekeli isimleriyle temiz sayfaları kirletmeye çalışanların kalitesizliğine şahit oluyoruz. Yıllar içinde Gazeteci olarak kendimi yetiştirip, her yeni bilgiyi hıfzetmeye çalışırken, Edebiyat, Psikoloji ve Sosyoloji gibi Sosyal Bilimlerde de gelişime önem vermeye devam ediyorum. Zira yazmak için iyi bir Edebiyat bilgisine, içerisinde bulunduğun toplumun yapısını anlayabilmek için Sosyoloji ilmine ve bireyi anlayabilmek için de iyi bir Psikoloji bilimine hakim olmak gerekir. Lise’den mezun olurken Felsefe Grubu Öğretmenim tarafından “Sana lazım olacak iki sosyal bilim var, Psikoloji ve Sosyoloji” şeklindeki nasihati, ilk başlarda çok da anlam veremediğim biri tavsiyeydi. Ancak zaman içinde ne kadar haklı olduğuna bizzat şahitlik ettim.
İletişim Fakültesi’nde eğitim gördüğüm o yıllarda Psikoloji ve Sosyoloji anlamında kendimi geliştirip, bu eserleri okurken, değer verdiğim akademisyenler tarafından buna Edebiyatı da eklemem istenirdi. Zira İletişim Fakültelerinin amacı Türkiye’de kameraman, kurgucu gibi teknik eleman yetiştirmek değil, bilakis bunların yanında iyi bir İletişim Bilimci yetiştirmektir. Mesele İletişim’de sadece iki kelimeyi bir araya getirip “Yazdım oldu, haber çıktı” diyerek sayfayı doldurmak değildir. Okur yazar olan herkese nasıl yapacağını gösterdiğinizde en cahilimiz bile bunu yapabilir. İletişim Fakültelerinde teknik derslerin yanında Felsefe Grubu, Hukuk, Siyasal Bilgiler, Uluslararası İlişkiler ve Tarih bölümlerinden bir çok ders okutularak, yüzlerce sayfalık kitaplar verilerek iyi bir Gazeteci, iyi bir İletişim Bilimci geleceğe hazırlanır. Bununla birlikte hangi iş kolu olursa olsun insana daima Sosyoloji-Psikoloji ve Edebiyat her zaman lazım gelen ilimlerdir.
İşte bu Psikoloji bilimi sayesinde kişinin içinde bulunduğu hezeyan durumunu, hazımsızlık duygusunu, buhranlarını, bizde yansıtma hastalığı olarak bilinen Freud’un Projeksiyon kavramını, Narsistliğini iyi derecede gözlem yapıp, tahlil edebiliyorsunuz. Zaten bu kavramlar Psikolojide Kişilik bozukluğu olarak adlandırılmıştır. Aynı ruh haline ve düşünceye sahip bir kümes dolusu kişinin nasıl bir araya gelip, birbirlerini tamamladıklarını, adeta tencere kapak misali uyumlarını anlayabilmek için de Sosyolojiyi iyi bilmek gerekiyor. Çünkü onların sosyal psikolojisi aslında bozuk kişiliklerinin ortak noktası olan çıkar, menfaat, samimiyetsizlik üzerine kurulan lekeli bir isim, kirli bir dünya, gelecek vaadetmeyen bir hayat tarzının buluşmasıdır.
Hayatta ki tek başarısı, milyonlarca sperm arasından birinci gelerek dünyaya gelmek olanların hezeyan içinde sızlanmaları çok da şaşırtıcı olmayan bir durum. Aslında yok olduğu halde varlığını kanıtlamaya çalışmaları, birilerini sıvama şeklindik hayat tarzları, 3-5 koyun güdemeyecek çapta ki emek hırsızlarının yaşadıkları bunalım ve kapasitesizliklerini görmek haz aldırsa da memleketin salahiyeti açısından kaygı verici bir durum. Kaygı ve haz arasında yaşanan bu ikilemde hissedilen ise sadece tiksinti ve acıma duygusudur…Ne diyeyim hezeyanlarınızda baş başa kalmanız dileğiyle…