Sessizliğin anlattıkları
Neslihan Birkan
Hayat dediğimiz şey, çoğu zaman tamamlanmış bir tabloya benzemez. Çizgileri yarım, renkleri eksik, fırça darbeleri bazen öylece kalmış bir resim gibidir. İnsanın içinde ukde bırakan da budur zaten; bitmemişlik, tamamlanmamışlık, ulaşamamışlık. Bazı hikâyeler vardır ki başlar, umutla yeşerir, hayallerle büyür ama bir gün ansızın yarıda kalır. İşte bu yarım kalan hikâyeler, hayatın bizden sakladığı sırların en çarpıcı göstergeleridir. Çünkü aslında hiçbir hikâye tam anlamıyla bitmez; bazıları devam edemediği için, bazıları da tamamlanamadığı için kalbimizde asılı kalır.
Yarım kalmışlık, sadece bir olayın sonuca ulaşmaması değildir. Bazen bir bakışta, bazen bir sözün yarıda kesilmesinde, bazen de hiç söylenmemiş cümlelerin ağırlığında gizlidir. Bir mektup yazmaya niyetlenip de yarısında kalemini bırakmış olan bir âşık gibi; bir yolun ortasında birbirine veda etmek zorunda kalan iki dost gibi; yahut ömrünün en güzel çağında aramızdan göçüp giden bir insan gibi. Yarım kalan hikâyeler, insanın en derin acılarını ve en güçlü özlemlerini içinde taşır.
Bir insanın hayatına giren ama orada kalamayan bir ruh, aslında yarım kalmış bir hikâyenin kahramanıdır. Yoldaşlığın tam ortasında ayrılıklar gelir, sevgiler bazen tamamlanmadan söner, hayaller çoğu kez gerçek olamadan dağılır. Ve insan, bu yarım kalmışlıklarla yaşamayı öğrenmek zorunda kalır. Çünkü hayat, bize daima bir bütünlük vaat etmez. Bizler, çoğunlukla yarım kalan hikâyelerin içinde büyür, onların gölgesinde olgunlaşırız.
Kimi zaman yarım kalmak bir şanstır. Çünkü hikâyenin tamamı yazılsa belki hayal kırıklığı getirecek, belki de acısı daha büyük olacaktır. İnsan hayal gücünde kalan yarımları bazen olduğundan daha güzel, daha kusursuz bir bütünlüğe dönüştürür. Bu yüzden yarım kalan hikâyeler, kalbimizde hep özel bir yerde durur. Onlar ne tamamen sahip olduğumuzdur ne de tamamen kaybettiğimiz; tam anlamıyla “bizim” olamayan ama içimizde hep yaşayan anılardır.
Bir kitabın ortasında bırakılan sayfalar gibi… Okuyucu, devamını hayal eder; kahramanların neler yaşayacağını kafasında kurar. Oysa yazar, belki de hiç öyle bir son yazmamıştır. İşte insanın kendi yaşamında da durum böyledir. Yarım kalan hikâyeler, içimizde bitmemiş cümleler, söylenmemiş sözler ve tamamlanmamış duygular olarak kalır. Ve belki de bizi insan yapan, işte bu eksikliklerdir.
Çocukluğumuzda yarım kalmış oyunlarımız olur. Tam sevinirken, birden yağmur başlar ve oyunu bırakırız. Gençliğimizde yarım kalmış sevdalar olur. Tam elini tutacakken hayat araya girer. Yetişkinliğimizde yarım kalmış planlarımız olur. Tam gerçekleştirecekken zaman elimizden kayıp gider. Hatta yaşlılığımızda bile yarım kalmış cümleler olur. Tam anlatacakken kelimeler boğazımıza düğümlenir. İşte insan ömrü, aslında birbirini izleyen yarım hikâyelerden oluşur.
Ama şunu unutmamak gerekir: Yarım kalmış her hikâye, aslında bizden bir şey öğretir. Bazen sabrı, bazen kabullenmeyi, bazen de vazgeçmeyi. Çünkü insan, hiçbir zaman her şeyi tamamlayamaz. Dünya, tamamlanmış bir yer değil; eksikliklerle, belirsizliklerle, kesintilerle örülmüş bir sahnedir. Ve biz, bu sahnede rol alan oyuncular olarak hiçbir zaman senaryoyu tam göremeyiz.
Bazı yarımlar, insanı daha çok yaşatır. Çünkü insan, kaybettiğini özleyerek var olur. Özlem ise kalbin hiç boş kalmamasını sağlar. Yarım kalan hikâyeler, kalbimizin sürekli hatırladığı, beynimizin sürekli düşündüğü, ruhumuzun sürekli hissettiği şeylerdir. Onlar bize eksiklik duygusunu hatırlatır ama aynı zamanda varlığımızın değerini de gösterir.
Bir gün dönüp geriye baktığımızda şunu görürüz: Bizi biz yapan, tamamladığımız işler değil, tamamlayamadıklarımızdır. Çünkü tamamlanan şey unutulur, eksik kalan ise sürekli hatırlanır. Belki de bu yüzden bazı hikâyeler yarım kalmak zorundadır. Çünkü eksiklik, insanın ruhunu diri tutar.
Ve sonunda şu hakikati kabul ederiz: Yarım kalmış hikâyeler, aslında tamamlanmamış değildir. Onlar, kendi yarım halleriyle bütündür. Eksikliğiyle var olan, sessizliğiyle konuşan, bitmemişliğiyle tamamlanan bir bütünlük… Belki de hayat, baştan sona yarım kalmış bir hikâyeden ibarettir. Ve biz, bu hikâyenin içindeki kırık satırlarda kendimizi buluruz.

