Kuşak farkı...
Cemal Kaplan
Zaman hızla akıp gidiyor. Bedenen yaş aldığımı kabul etsem de, ruhen kendimi halen çocuk hissediyorum. Sanki az evvel arkadaşlarımla kapının önünde misket oynamışım da bisiklet binmek için hazırlık yapıyor gibiyim. Tüm çocukluk anılarım, arkadaşlarım, hissettiğim duygular ilk günkü gibi zihnimde.
Nasıl olmasın? Şimdiki gibi hafızamızı boş boş dolduracak hiçbir icat yoktu ki o zamanlar. Çocukların en büyük eğlencesi sokakta oynamaktı. Düşünsenize şimdinin ebeveynleri çocuklar evden çıksın diye çareler ararken, bizim annelerimiz eve girelim diye uğraşırlardı. Yollarımız, mahalle aralarımız misket oynamak, bisiklet sürmek, saklambaç oynamak için yapılmıştı adeta. Lükse bak, misketi kapımızın önünde oynar, bir yan sokakta futbol oynar, koca cadde boyunca da bisiklete binerdik. Mahalleler çocuklar içindi. Şimdi öyle mi, boş yer bulmak imkansız. Hadi şans eseri var diyelim, 2 çocuğun bir araya gelmesi çok daha imkansız.
Sonraları evlere televizyon geldi. Her eve değil tabi ki. Tek tük evlerde televizyon vardı. Ve yine şimdikinin aksine televizyon o yıllarda aileleri ayrıştırmaz, birleştirirdi. Televizyonu olmayan aileler, komşularına gider hep birlikte sinema keyfi yapardı. Hele biz çocuklar için şenlikti. Büyüklerimizin, ‘sessiz olun’ ikazları altında kıpırtılarımızı bastırmaya çalışır ama yine de çok eğlenirdik.
Şimdinin çok uzağında günler yani. Kim bilir, belki şimdiki nesle 20 yıl sonra bu günler nostaljik gelecek ama bizimkilerin tadı olmayacağı kesin.
Nesil demişken. Herkes bugünlerde z kuşağından bahsediyor. Ama kimdir bu kuşak diye sorulduğunda kafalarda tam bir cevap yok! Ben olaya sadece bir gazeteci olarak değil biraz da onların gözünden bakmak istiyorum. Belki de bize yanlış gelen kelimeler ve ya davranışlar onlara doğru geliyor olabilir? Kim bilebilir hepsinin tek tek açıklaması vardır kendi dillerinde. Bu kuşaklara onların gözünden bakacağım. Belki kızacaklar ama milyonları görmezden gelemeyiz! Çünkü onlar bizim geleceğimiz. Oğlumuz, kızımız, kardeşimiz, öğrencimiz, avukatımız, doktorumuz, öğretmenimiz.
Kuşağın oluşturduğu profil, toplumsal değerlerin yansımasıdır aslında. Özellikle ülkemizde ekonomi, eğitim sistemi vb. sosyal koşullar bu kuşağın gençlerini çok etkiliyor.
Birçoğunun gelecek kaygısı var. Sadece Türkiye Cumhuriyeti’nde değil, yabancı ülkelerde de bu durum farksız değil diye düşünüyorum. Gözlemlediğim kadarıyla dünya gençlerinin bir kısmı bu dünyaya sitemli ve küskün gibi.
Kuşağın gençlerinin yetiştirilmesinde en önemli görev kime düşüyor dersiniz? Cevabınız öğretmen mi? Yaklaştınız… Ama tam cevap bu değil! Tabi ki Aile. Kulağınıza eskilerde çalınacak olan bir söz söyleyeceğim: Kişi ailesinin aynasıdır. Ona sosyal medya vb. zamanını çok etkili kullanamadığı şeyleri değil de, sanal hayat ile reel hayatı ayırt edebilmesini sağlamanız çok daha yararlı olacaktır. Yazımın başında da dedim ya. Ben bu kuşağın gözünden bakmaya çalışıyorum olaya diye. Benim düşüncem şuan onların dilidir. Kendimce tabi ki.
Bana göre ailelerin öğretmenlerin ve sosyal projeler ile okulların dijital teknolojini ile nefes alıp veren bu kuşağa kitap okuma alışkanlığını kazandırarak, modern ekonomideki geleceklerini ve kelime hazinelerinin gelişmesinisağlamalıdırlar. Bunun neticesinde ruh sağlığı düzgün iletişim gücü yüksek ufku geniş başarılı, kendine güveni olan bireylerden oluşan bir z kuşağı yetiştirmiş oluruz.
Sözlerimi tamamlarken siyasete de ufaktan girmek istiyorum. Bence hangi siyasi parti olursa olsun bu kuşağın gençlerini arkasına alan geleceği kazanmış demektir.