Başarıya giden yolda 2. fil ayağımız inanç kavramı
Mavi Kocaeli Gazetesi'nde Muharrem Kaymaz'ın "Başarıya giden yolda 2. fil ayağımız inanç kavramı" başlıklı yazısı...

Bizler, çıkmış olduğumuz bu başarı yolculuğunda ya kendi isteğimizle ya da hocalarımızın bizi keşfetmesiyle bir spora, bir işe ya da herhangi bir aktiviteye gönüllü olarak başlar, bir adım atarız. İşte attığımız bu adım bizler için çok önemli olmakla birlikte aslında hayatımızın bir dönüm noktasıdır. Startını verdiğimiz bu yolculukta atmış olduğumuz bu adım inanç kavramıdır. Bu kavram, başarıya giden yoldaki ikinci temel fil ayağımızdır.
O hâlde inanç kavramı nedir? Başarımıza olan katkısı nedir? İnanç doğuştan mı yoksa sonradan kazanılan bir özellik midir? İnançlı olmak bizlere ne gibi dinamikler kazandırır? Sizlere bu konuda küçük bir makale yazıp bilgi aktarımı yapmak istiyorum.
Bizler, çıkmış olduğumuz başarı yolculuğunda atmamız gereken dört ana adımdan bir tanesi de inanç kavramıdır. Benim, bununla ilgili yarım asra yakın spor camiasında yaşamış olduğum onlarca deneyim ve tecrübelerimden yola çıkarak siz değerli okuyucularımı bilgilendirmek istiyorum.
İnanç, kendimizle yapmış olduğumuz, üzerinde kararlılıkla durduğumuz bir sözleşme, bir akittir. Bu, aynı zamanda çıkmış olduğumuz kariyer yolculuğumuzda hedef olarak belirlediğimiz bir işin üstesinden geleceğimize ve bunu sonuna kadar sürdüreceğimize yönelik kendimizle yaptığımız tek taraflı bir anlaşmadır.
Burada öncelikle kendimize inanmalı ve kendimize güvenmeliyiz. Verdiğimiz söze sadık kalmalıyız. Ortaya çıkan tek gerçek; kendimize olan güven duygumuzun ne kadar önemli olduğudur.
İnançlarımız, bizlere yol gösteren, bizlere ışık olan, çıkmış olduğumuz bu kariyer yolculuğunda ilerlememizi sağlayan ve rotamızı belirleyen önemli göstergelerden biridir. İnançlarımız bizleri diri tutar, önümüze çıkan zorlu süreçleri ve olumsuz durumları kolayca aşıp yolumuza devam etmemizi sağlar. Aynı zamanda içsel huzurumuzu, moral ve motivasyonumuzu artırır.
O zaman başladığımız bir işin doğruluğuna, güvenilirliğine ya da başarıya ulaşıp ulaşamayacağına bakmaksızın harekete geçip yolumuza devam etmeli; hiçbir zaman ümitsizliğe ve karamsarlığa kapılmamalıyız.
İnanmak bireysel bir tercih, aynı zamanda bir erdem işidir. Böyle bir erdem de kişiden kişiye farklılık gösterir. Bizler bir konuda “inandım” demekle tam anlamıyla inanmamış; “inanmadım” demekle de inancımızı yitirmiş olmayız.
Bu konuda belirleyici olan; zorluklar karşısında gösterdiğimiz direnç, takındığımız tavır, süreklilik, uyguladığımız rutinler ve hayatımız boyunca vazgeçmediğimiz öz disiplin kavramlarıdır.
İnançlarımız zamanla azalarak değişkenlik gösterebilir. Bu, kum saati gibi olağan bir durumdur ve zamanla tazelenmesi gerekir.
Bu tazelenmeyi başlatan içsel dürtülerimiz ve başaracağımıza olan şüphe götürmez inançlarımızdır.
İçsel dürtülerimizi ve inançlarımızı her zaman diri ve canlı tutmalıyız. Aksi takdirde bir anlık karamsarlığa düşüp başarı inancımızı kaybedebilir, hedeflerimizden vazgeçebiliriz.
Bu da özgüvenimizi yitirip işi yarıda bırakmamıza neden olur.
Zaten çıkmış olduğumuz bu başarı yolculuğunda yapılan en büyük hatalardan biri de budur. Buna çok dikkat etmemiz gerekir.
Diyebiliriz ki; başarıya giden yolda bizlerin ana omurgasını, iskeletini oluşturan en önemli motivasyon kaynağımız, başaracağımıza olan inancımız ve bu konudaki kararlılığımızdır.
İnanç, başarının yarısıdır. Kendimize inandığımızda yolu yarılamış, hedefimize bir adım daha yaklaşmış oluruz.
Değerli dostlarım ve sevgili gençler; şunu aklımızdan hiçbir zaman çıkarmamalıyız: Doğru tektir.
Yaşamış olduğumuz bu zorlu hayat sürecinde hiçbir şey emek, çaba, gayret göstermeden, çile ve zahmet çekmeden amacına ulaşmıyor. Bu nedenle karar verip başladığımız bir işi veya aktiviteyi yarım bırakmamalı, yılmadan, usanmadan sonuna kadar gitmeliyiz.
Yarım bırakmak, öncelikle kendimize olan güvenimizi ve inancımızı yitirmemize neden olur. Amaçlarımıza, ideallerimize giden başarı yolculuğumuzun yarısı çaba, gayret ve istikrarsa; diğer yarısı inanç, azim ve kararlılıktır.
Bunu hayatımıza uyguladığımızda işin en zor kısmını halletmiş oluruz. İdeallerimize, hedeflerimize ve gayelerimize giden yolda çekilen tüm zorluklar kutsaldır çünkü ilerleyen süreçte bu zorluklar bize başarı olarak döner.
Hiçbir zaman hata yapmaktan, yanlış yapmaktan, tekrar tekrar denemekten korkmamalıyız. Edison’un ampulü üç bininci denemesinde bulduğunu hatırlayalım. Başarılar, inançla yol alır; korkuyla hapsolur.
Bu nedenle her zaman yapabileceğimizin en iyisini, en mükemmelini yapmaya çalışmalıyız. Bu şekilde hareket etmek bizi daha bilgili, daha yetenekli ve daha üstün bireyler haline getirir. Unutmayalım, hiçbir şey çalışmadan, inanmadan, mücadele etmeden başarıya ulaşmıyor.
Burada inancın ve kararlılığın gücünü hayatımızdan eksik etmemeliyiz. Günlük rutinlerimizden ve öz disiplinimizden taviz vermeden, düşsek bile yeniden kalkarak yolumuza devam etmeliyiz.
Her yanlış ve her hata bize mutlaka tecrübe olarak geri döner.
Başarıya ulaşan insanların ortak noktası; cesaret, inanç, kararlılık, çalışma ve sonuca gitmektir. İnanç, başarının en önemli bileşeni, mihenk taşıdır.
Sevdiğimiz, mutlu olduğumuz işlerin ve hobilerin peşinden gitmek; kendimize artı değer katmak, yaratıcılığımızı geliştirmek son derece önemlidir. Başarısızlık, yenilgi ve korku gibi zihinsel engelleri bir kenara bırakmalı; inançla hedeflerimize odaklanıp yolumuza devam etmeliyiz.
Hedefimize varmak için gerekli olan yegâne güç, moral, motivasyon ve kararlılığı içeren bu makalede anlattığım inanç kavramıdır.
Bu aynı zamanda kendi iç dünyamızla yaptığımız manevi bir sözleşme, bir akittir.
Buna verilebilecek en güzel örnek, Fatih Sultan Mehmet Han’ın “Ya ben İstanbul’u alırım ya İstanbul beni” sözüyle ifade ettiği inanç ve kararlılıktır.
Başarılı insanlar aynı zamanda bilge insanlardır. Bilgileri, duruşları, karakterleri, eğitimleri ve deneyimleriyle hem kendilerine hem çevrelerine ışık olurlar. Unutmayalım; mum, bir başka mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.
Haber Merkezi






