Kadın derinliğin dehlizlerinde kaybolmamak için ömrünce mücadele edendir. Kadın olmak, başlı başına bir mücadeledir. Kadın dünyayı saçlarına takmış boyna yükünü çekiyor. Şiddet, tecavüz ve tacize uğruyor. Bazen de ya canına kıyıyor ya da canına kıyılıyor hunharca. Kadın haksızlığa boyun eğmez, gerektiğinde zalimin zulmüne dur diyebilmek için, atar kendini gözü dönmüş canavarların önüne.
Türkiye’de yeni doğan bir bebeği tutun da doksan yaşındaki kadına, bitkiye, hayvana, eşyaya ve heykellere tecavüz ediliyor. Her gün üç kadından biri tecavüze uğruyor ve bu devlet tarafından toplum tarafından gizli tutuluyor. Tecavüz mağdurları ifşa edildiğinde bu defa toplumun tecavüzüne uğruyor.
Adalet mi?
Adalet sadece ülke yöneticilerini koruma ve kendilerine yönelik kendilerini korumak adına çıkardıkları yasalar içeriyor.
Öğretmen 12 yaşlarında ki üç öğrencisine tecavüz ediyor, rızası vardı diyor. Bakire olan kıza tecavüz ediliyor sanık; daha öncesi de oldu diyor. Takım elbise giyinen tecavüzcü iyi hal indiriminden beraat ediyor.
Ve en korkunç olan durumda ağzı süt kokan emzikli bebeklere bu vahşeti yaşatıyorlar. Sayısız bebek ve çocuk tecavüz sonucu iç organları parçalandığı için hayatını kaybetti. Adaletsizlik adil olmayı engelliyor.
Ancak tüm bu anlattığım sorunların temel kaynağı yine bir kadındır. Kadın kendi babasını, kocasını kardeşini doğurur ve tüm bireyler kadının ellerinde şekillenir. Kadın hep kendisine hükmeden bir erkek modeliyle büyütür çocuklarını. Kız çocuklarını erkek çocukların hizmetine göre yetiştirir. Erkek daima serbest, gezerken, kızlar sürekli koşuşturan, iş yapan evde korunandır.. Erkek her türlü özgüvenle gezip tozarken, istediğini giyinmekte özgür ise kızlar bir o kadar tersidir. Yani sonuç itibariyle tüm istisnaları bir kenara bırakırsak, temel de ki tüm çarpık yaşamın etken kaynağı bir kadındır. Kadınlar egitilmelidir. Temelde ki tüm çarpıklıkların ana kaynağı yine bir anadır. Çünkü; babasını, kocasını, oğlunu, abisini doğuran ve yetiştiren kadındır. Kadın hep kendisine hükmeden erkekler yetiştiriyor.
Öncelikli olarak, kadın erkek kavramını ortadan kaldırıp insan kavramıyla bakabilmektir.
Toplum algısı kişiden kişiye değişse bile, bazı noktalarda sonuçları aynıdır.
Ancak iyi insanlar hiçbir zaman iyi şeyler yaşamazlar, daima yara alır ve o yaraların kabuk tutmasını beklerler...
Namus kavramıyla örtülen şeyler daima yara açar. En güzeli kendi yalnızlığıyla kalmaktır...
Övgü kimseyi zirveye çıkartmaz, içtenlik ve samimiyet ise, paha biçilemezdir.
Herkes maskeli, yalaka ve çıkarcı. Kişiler kendilerini iyi bilir, sen bilmesen bile...
Yazacak çok şey var kadına dair fakat mesele insan olabilmekte...