Nedir bu Güneş Patlamaları
Adil Tarık Özkurt
Merhaba değerli okurlar,
Güzel bir yaz sezonunun da bu hafta itibariyle sonuna geldik. Kimimiz köylerimizde, kimimiz tatil beldelerinde veya farklı ülkelerde, kimimiz ise bulunduğu ilde dönemini geçirdi. Umarım herkes güzel bir 3 ay geçirmiştir. Yaz deyince herkesin aklına hemen güneş, tatil ve sıcaklar geliyor. Güneş deyince de son zamanlarda çok gündem olan “Güneş Patlamaları” geliyor. Güneş patlamaları beraberinde yeni bir tartışmayı ortaya çıkardı. Tüm dünyada “Elektrikler kesilecek… Herkes evinde pil depolasın, mum depolasın... Işıksız kalacağız… Tüm elektronik cihazlar bozulacak…“. Peki gerçekten böyle bir şey mümkün mü? Nedir bu Güneş Patlamaları?
1 Eylül 1859 yılında Londra’da ki gözlemevinde güneşin yüzeyini incelerken ilk güneş patlamasına şahit olan kişi Richard Carrington’dı. Bu olayı gözlemledikten sonra tüm dünyada gariplikler meydana gelmeye başlamıştır. Sadece kutuplarda ve çevresinde görünen Kuzey ve Güney Işıkları dünyanın her yerinde görülmeye başlanmış, o zamanın iletişim aleti olan telgraflarda yangınlar çıkmaya başlamıştır. Kullanıcılara “Telgrafınızı fişten çekiniz!” uyarısı geldikten sonra fişler çekilmesine rağmen mesajlar gelmeye devam etmiştir. Bu işte bir gariplik olduğu fark edilmiş ancak sebebinin ne olduğu ilk başta anlaşılamamıştır. Bu olaya ilk şahit olan kişi olması sebebiyle “Carrington Olayı” adı verilmiştir.
Aslında bu olayın olmasının sebebi “Güneş Patlamalarıydı”. Güneşin çekirdeğindeki sıcaklık ve basınç çok yüksek olduğundan dolayı çekirdekte bulunan hidrojen atomları bir araya gelerek helyum atomlarını oluşturuyorlar. “Füzyon” dediğimiz bu olay meydana geldiğinde ise ortaya muazzam bir enerji çıkıyor ve bu enerjiyi taşıyan fotonlar çekirdekten, güneşin yüzeyine doğru hareket etmeye başlıyorlar. Yüzeye gelen fotonlar yeterli enerjiye ulaşınca güneşin yüzeyinden kopup uzayda rastgele yayılmaya başlıyorlar. Bu yayılan yüke “Güneş Rüzgarları” adı veriliyor. Bu rüzgarlar gezegenimize ulaştığı zaman manyetosferimize çarparak savuşturuluyor ve yükü kutuplara doğru dağıtılıyor. Ancak güneşten gelen bu rüzgarlar o kadar enerji barındırıyor ki dünyamızda “Jeomanyetik Fırtına” adı verilen doğa olayına sebep oluyorlar. Bu fırtınalar etrafımızda bulunan elektronik devreleri etkileyebileceği için giderek elektronikleşen hayatımızı olumsuz yönde etkileyebilir. O yüzden bu tür doğa olaylarına karşı hazırlıklı olmamız gerekmektedir.
Yakın dönemden örnek verecek olursak 1989 yılında Kanada’nın Quebec bölgesi böyle bir fırtınaya hazırlıklı olmadığı için 9 saat boyunca elektriksiz kaldı ve ülkeye büyük miktarda maddi zarar yaşattı. Tabi ki bilim insanları geçmişten ders alıp gerekli geliştirmeleri yaptılar. Yeni nesil sistemler, akıllı sistemler olduğu için herhangi bir akım dalgalanmasında otomatik olarak enerjiyi kesebiliyor ve düzeldiği zaman tekrardan açabiliyorlar. Yani gündemde bahsedilen gibi elektriksiz kalmak gibi bir durum söz konusu değil. Ama yine de sonsuz bir enerji ve güç kaynağından bahsediyoruz.. Doğanın nasıl davranacağı hiçbir zaman kestirilemez sadece tedbir alınabilir…
Unutmadan Carrington Olayından bahsederken kuzey ve güney ışıklarından da bahsetmiştik. Diğer adıyla “Aurora’lar da benzer sebepten meydana gelmektedir. Aradaki fark güneş rüzgarları ile gelen yükler iyonosferde oksijen ve azotlarla çarpışarak uyarılıyorlar ve bu uyarılma ile birlikte ortaya foton saçıyorlar. Oksijenle çarpışan bu fotonlar yerden 350 km yukarıda olursa kırmızı, 200 km yukarıda olursa yeşil renkte Aurora oluşturuyor. Azotla çarpışanlar ise 150 km yükseklikte mavi-mor renk Aurora oluşturmaktadır. Bu bilgide aklımızın bir köşesinde dursun. Belki bir gün bir yerde lazım olur…
Sağlıklı, mutlu ve huzurlu haftalar dilerim.
“Hepimiz hata yaparız ama hatayı işe koyulmadan yapmak en iyisidir” Nikola Tesla