Dün 14 Mart Tıp Bayramı’nı geride bıraktık. Her günün özel bir anlamı vardır ve özel günler sevinç içerisinde kutlanır. Ancak 14 Mart Tıp Bayramı’nı buruk bir şekilde geride kaldı. “Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi” anlayışına sahip bir milletin evladı olarak, bizler sağlıklı bir nefesi cihana değişmeyen bir düsturun temsilcileriyiz. Ancak dün doktorların greve çıkma kararı nedeniyle Tıp Bayramı tam bir garabete dönüştü.
Öncelikle tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Bu mesleği icra eden ve ömrünü insanların sağlığına adayan çok sayıda sağlık çalışanı büyüğüm ve tanıdığım var ve hepsinin bu özel gününü bir kez daha kutluyorum. Onarlın üzerimizdeki hakkını ne yapsak ödeyemeyiz. Yeri geliyor kendimizin, yeri geliyor sevdiklerimizin canlarını onlara emanet ediyoruz. Eğer sağlıklı bir nefes alıyorsak onların üzerimizdeki hakları ödenmez.
Özellikle 2 yıldır içerisinde bulunduğumuz Korona Virüs salgı sürecinde sağlıkçılarımız çok büyük emek sarf ettiler. Salgınla mücadele içerisinde tatil yapamadılar, fazla mesai yaptılar, geceleri gündüzlerine karıştı, yüz binlerce hastayla tek tek ilgilenmek durumunda kaldılar. Bu uğurda canlarını veren sağlık çalışanlarımız olduğu kadar, sevdiklerini kaybeden sağlık çalışanlarımız oldu. Bir hayat kurtarmak için virüse yakalanarak kendi sağlığından olan çok sayıda hekim, hemşire, cerrah, personel oldu. Bu süreçte hayatını kaybeden tüm sağlık çalışanı şehitlerimize de Allah’tan rahmet dilerken, geride bıraktıkları ailelerine de sabır ve baş sağlığı diliyorum.
Ancak, ne yazık ki sağlıkta 3 günlük bir kriz yaşandığı gerçeğine de değinmeden edemeyiz. Üzerimizde bu kadar hakları olan sağlık çalışanlarının 3 gün boyunca acil dışında hizmet vermeyip greve çıkmaları, gerçekten toplumda büyük bir sıkıntıya yol açtı. Sendika baskıyla, sosyal hakları ve uğradıkları saldırı gerekçesiyle iş bırakan hekimleri bir kenara ayırarak, sırf maddi nedenlerle ve de başka bir gerekçe olmadan greve çıkan hekimlerin bu tavrına anlam veremediğim gibi tasvip de etmiyorum. Ayda 15-25 Bin TL arası maaş alıp, bunu beğenmemek gerçekten vicdanları yaralayıcı bir durum. Evet ülkede enflasyon artıyor, zamlar peş peşe geliyor, hayat pahalılığı arttı. Ancak ayda 4.250 TL asgari ücret alıp ve hatta kayıt dışı çalışıp bundan daha düşük alan insanlar ne yapsın? Orta direk ve dar gelirli yaşantısından nasıl feragat ediyorsa, sizlerde bir nebze olsun feragat edebilirsiniz. Beğenmediğiniz maaşı aylarca biriktirip elde edemiyor bu ülkenin yarısından fazlası. Sosyal haklar, fazla mesai, maruz kalınan şiddet vakaları konularında yapılan grevde yanınızdayım. Ancak sadece maddi beklenti için grev yapılmasını kınıyorum.
3 gün iş bıraktığınız için ülke genelinde binlerce insanın randevusu iptal edildi. Küçük il ve ilçeleri bir kenara bırakırsak, başta Kocaeli olmak üzere yoğun nüfuslu yerlerde o insanlar randevularını alabilmek için günlerce uğraşıyor ve beklemek zorunda kalıyor. Bugün MHRS randevu sistemine girdiğimiz zaman bir çok branşta en yakın randevu 15 gün sonraya çıkıyor. Yazık değil mi bu insanlara. Bir randevu almanın zorluğunu biliyor musunuz? Sizler bu mesleği seçerken zorluklarını da biliyorsunuz ve her koşul altında insan sağlığının kutsallığını da bilip ona göre yemin ediyorsunuz. Ettiğiniz yeminde kasten, bilerek hastaya bakmamak var mı?
Pandemi sürecinde herkes yoruldu, herkes kendinden ödün verdi, kayıplar verdi. İşini, ekmeğini, sağlığını kaybedenler oldu. Hekimlerden daha düşük maaş alan ve zorlu şartlar altında, yeri geldi sınır ötesinde yeri geldi dağda, batakta askerlik görevini yerine getiren Mehmetçikler de grev yapsa, öğretmenler de yapsa, polisler de yapsa ne hale gelirdi bu ülke? Ya asgari ücret seviyelerinde çalışan milyonlar iş bıraksa ve günlerce çalışmasa neler olurdu hiç düşündünüz mü? Lütfen biraz empati…
Öncelikle tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Bu mesleği icra eden ve ömrünü insanların sağlığına adayan çok sayıda sağlık çalışanı büyüğüm ve tanıdığım var ve hepsinin bu özel gününü bir kez daha kutluyorum. Onarlın üzerimizdeki hakkını ne yapsak ödeyemeyiz. Yeri geliyor kendimizin, yeri geliyor sevdiklerimizin canlarını onlara emanet ediyoruz. Eğer sağlıklı bir nefes alıyorsak onların üzerimizdeki hakları ödenmez.
Özellikle 2 yıldır içerisinde bulunduğumuz Korona Virüs salgı sürecinde sağlıkçılarımız çok büyük emek sarf ettiler. Salgınla mücadele içerisinde tatil yapamadılar, fazla mesai yaptılar, geceleri gündüzlerine karıştı, yüz binlerce hastayla tek tek ilgilenmek durumunda kaldılar. Bu uğurda canlarını veren sağlık çalışanlarımız olduğu kadar, sevdiklerini kaybeden sağlık çalışanlarımız oldu. Bir hayat kurtarmak için virüse yakalanarak kendi sağlığından olan çok sayıda hekim, hemşire, cerrah, personel oldu. Bu süreçte hayatını kaybeden tüm sağlık çalışanı şehitlerimize de Allah’tan rahmet dilerken, geride bıraktıkları ailelerine de sabır ve baş sağlığı diliyorum.
Ancak, ne yazık ki sağlıkta 3 günlük bir kriz yaşandığı gerçeğine de değinmeden edemeyiz. Üzerimizde bu kadar hakları olan sağlık çalışanlarının 3 gün boyunca acil dışında hizmet vermeyip greve çıkmaları, gerçekten toplumda büyük bir sıkıntıya yol açtı. Sendika baskıyla, sosyal hakları ve uğradıkları saldırı gerekçesiyle iş bırakan hekimleri bir kenara ayırarak, sırf maddi nedenlerle ve de başka bir gerekçe olmadan greve çıkan hekimlerin bu tavrına anlam veremediğim gibi tasvip de etmiyorum. Ayda 15-25 Bin TL arası maaş alıp, bunu beğenmemek gerçekten vicdanları yaralayıcı bir durum. Evet ülkede enflasyon artıyor, zamlar peş peşe geliyor, hayat pahalılığı arttı. Ancak ayda 4.250 TL asgari ücret alıp ve hatta kayıt dışı çalışıp bundan daha düşük alan insanlar ne yapsın? Orta direk ve dar gelirli yaşantısından nasıl feragat ediyorsa, sizlerde bir nebze olsun feragat edebilirsiniz. Beğenmediğiniz maaşı aylarca biriktirip elde edemiyor bu ülkenin yarısından fazlası. Sosyal haklar, fazla mesai, maruz kalınan şiddet vakaları konularında yapılan grevde yanınızdayım. Ancak sadece maddi beklenti için grev yapılmasını kınıyorum.
3 gün iş bıraktığınız için ülke genelinde binlerce insanın randevusu iptal edildi. Küçük il ve ilçeleri bir kenara bırakırsak, başta Kocaeli olmak üzere yoğun nüfuslu yerlerde o insanlar randevularını alabilmek için günlerce uğraşıyor ve beklemek zorunda kalıyor. Bugün MHRS randevu sistemine girdiğimiz zaman bir çok branşta en yakın randevu 15 gün sonraya çıkıyor. Yazık değil mi bu insanlara. Bir randevu almanın zorluğunu biliyor musunuz? Sizler bu mesleği seçerken zorluklarını da biliyorsunuz ve her koşul altında insan sağlığının kutsallığını da bilip ona göre yemin ediyorsunuz. Ettiğiniz yeminde kasten, bilerek hastaya bakmamak var mı?
Pandemi sürecinde herkes yoruldu, herkes kendinden ödün verdi, kayıplar verdi. İşini, ekmeğini, sağlığını kaybedenler oldu. Hekimlerden daha düşük maaş alan ve zorlu şartlar altında, yeri geldi sınır ötesinde yeri geldi dağda, batakta askerlik görevini yerine getiren Mehmetçikler de grev yapsa, öğretmenler de yapsa, polisler de yapsa ne hale gelirdi bu ülke? Ya asgari ücret seviyelerinde çalışan milyonlar iş bıraksa ve günlerce çalışmasa neler olurdu hiç düşündünüz mü? Lütfen biraz empati…