Türkiye, din ile devlet işlerinin birbirine karıştırılmasından çok çekti.
Esasta hiçbir şekilde Türk insanı için sorun olmayan, tarih boyunca insanlarımızın, kılık-kıyafete takılmadan, kapalı ile açık arasında ayrım yapmaksızın kardeşçe yaşadığı bir toplum oldu.
Bir dönem bazı ‘uygulayıcılar’, birkaç rütbeli yobaz, birkaç rektör, akademisyen, kasıtlı yada zeka özürlülükleri nedeni ile türbanla uğraştı, saça-sakala taktı.
Laiklik ile hiç alakası olmayan uygulamada ki bu baskı ve yanlışlar, bir kutuplaşma, bir öfke biriktirdi.
Bu öfkenin sonucudur ki, dini söylemler siyasette karşılık buldu, oysa laikliğin ana unsuru, din ile devlet işlerinin ayrı tutulması idi.
Mustafa Kemal Atatürk’ün laiklik tanımı çok açıktır; "Din bir vicdan sorunudur. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece, din işlerini devlet ve ulus işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz."
Şimdi bu tanımın içinde, türban yasağı var mı?, saç-sakal yasağına yönelik bir işaret var mı?
Bizim Ülke olarak yıllardır yaşadığımız bu sorunun nereden kaynaklandığı, meselenin özünün ne olduğu, TBMM’de ki ilk madde görüşmelerinde ortaya çıktı.
İYİ Parti ve CHP yasaya tam destek verirken, düzenleme de, ‘dini inancı nedeni ile kapanan’ ibaresi yerine ‘inancı nedeni ile kapanan’ ibaresinin yer alması gerektiğini savundu.
AK Parti ve MHP ise ‘inancı nedeni ile kapanan’ şeklinde olması gerektiğinde ısrarcı.
Yani ciddi ciddi, koca koca adamlar, bu Ülke’nin Vekilleri bunu tartışıyor.
Bir insan niye kapanır, inancı nedeni ile değil mi?
Peki kapanmanın anayasal güvence altına alınması, inancı nedeni ile kapanmanın da güvence altına alınmasını sağlamaz mı?
‘Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar?’ gibi saçma-sapan bir tartışma, gereksiz bir kaos arayışı…
Zaten, Ülke insanı olarak hiçbir zaman sorun olarak yaşamadığımız türbanla ilgili sorun da yıllardır böyle köpürtüldü, böyle böyle büyük mesele haline geldi.
İşin özünde, olay da ne laiklik karşıtlığı, ne de kılık-kıyafet kanununa muhalefet etme vardı.
Biz kendimizi bildik bileli, köyde komşumuz kapalıdır yada açıktır, annelerimizin büyük bölümü kapalı, bazıları açık, kim niye açık, kim niye kapalı, hiç sorgulamadık, arkadaşlık kurarken, kız alıp verirken bunlara hiç bakmadık ki.
Kendilerini ‘en laik’ gören Atatürk düşmanı Atatürkçü komutan ve akademisyenler, türbanla savaştı, Dini siyasete alet edenler, kendi kişisel ikballeri için bu konuyu kaşıdı.
Özü itibariyle bizim türban sorunumuz, ‘inancından dolayı mı kapanıyorsun?’, yoksa ‘kapanmak istediğin için mi kapanıyorsun?’ tüm meselemiz buymuş.
Neyse ki, yakın zamanda bu konunun yasalaşması ile Ülke olarak, özü itibariyle hiçbir zaman sorunumuz olmayan ama belli çevrelerin kaşıması ile büyük sorun olarak yaşadığımız, bir meseleden sonsuza kadar kutluyoruz.