2 bin yıllık devlet geleneğimiz var. 17 Devlet kurmuşuz, yıllar boyu bununla övünmüşüz. Ancak 16 devletimiz neden yıkılmış bunu sorgulamamışız. Sultan Alparslan’ın 1071’de Malazgirt Zaferiyle bin yıldır Anadoluya hükmediyoruz. Tarih boyu devletsiz, başsız, hükümdarsız yaşamamış bir toplumuz. Başta Türkler olmak üzere Doğu toplumları lider endeksli yaşayan, yönetme gücünü lidere veren bir anlayışa sahiptir. Bu nedenledir ki hep bir iktidar hırsı, hep bir yönetimsel sıkıntılar yaşamışız.
Bakın tarih boyu hep yönetim sistemini değiştirmekle uğraşmışız. En görkemli dönemlerimizi yaşadığımız Selçuklu, Osmanlı dönemlerinden Cumhuriyet’e gelen süreçte yönetim sistemlerimiz hep tartışma konusu olmuştur. Cumhuriyetin kuruluş sistemi de, İnönü dönemi de, Darbeler sonrası dönemlerde hep sistem tartışma konusu olmuş ve hep farklı sistemler gelmiş. İngiltere 500 yıldan beri yazılı bir Anaya olmadan yönetilip, batılı ülkeler asırları bulan anayasalarla yönetilirken, biz 100 yılda 4 Anayasa değiştirip, son kabul ettiğimiz Anayasayı da yamalı bohça haline getirmişiz.
2018’de bir Anayasa değişikliği yaptık ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçiş yaptık. Dünyada bu sistem Türk tipi Başkanlık sistemi olarak algılandı. Sistemin yanlışları, zafiyetleri, düzeltilmesi gereken çok yeri var. Geride kalan 3 yıl içinde sistemin eksik kalan yanları düzeltilmeliydi ama TBMM’de bir uzlaşı sağlanamadığı için bu da olmadı. Ben şahsi düşüncem Başkanlık sisteminin uygulanması. Ancak bu başkanlık sistemi, sınırsız yetkili bir Başkan değil, denetlenebilir bir lider, güçlü bir Parlamento’nun olduğu şekilde uygulanacak şekilde. Amerikan tipi Başkanlık sistemini model alsaydık Türkiye’de bu başarılı bir sonuç verebilirdi. Ancak biz bunu bile ne yazık ki kendimize göre uyarladık.
Önceki gün 6 Muhalefet Partisi lideri, Güçlendirilmiş Parlamenter sistem protokolünü imzaladı. Uzunca bir metin yayınlandı. Çok umutluydum ancak beklentilerimi karşılamadığını ifade edebilirim. Açıklanan metinde güzel vurgular yapılan noktalar vardı. Ehliyet, liyakat vurgusu, kurumların bağımsızlaştırılması düşüncesi, insan hakları vurgusu güzel noktalardı. Ancak asıl beklenen sistem değişikliği benim görüşümde dağ fare doğurdu. Çünkü bu yeni diye bize sunulan sistem, eskiye dönüşten ibaret. Eski Anayasaya bakılmış ve aynen geri dönelim denilmiş. Seçim barajının Yüzde 3’e düşürülmesi, Cumhurbaşkanı’nın tek seferliğine 7 yıllığına seçilecek olması, etkisiz ve sadece protokolden ibaret olması açıklanan metne gölge düşürdü. En basitinden barajın yüzde 3’e çekilmesi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, Deva Partisi, Saadet Partisi gibi hiçbir zaman yüzde 10’a ulaşamayacak partilerin arzusunun olduğu çok kesin. Böyle bir baraj sistemi Türkiye’yi yeniden koalisyonlar dönemine götürür.
Daha önce 6 partiden bir lider çıkar mı diye yazmış ve sormuştum. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem metni, iki haftalık süreçte yeterince kafa yorulmadığının, modern dünyanın ihtiyaçlarına göre yorumlanılmadığının göstergesi oldu. Metnin iyi yanlarını mutlaka uygulamak gerekir ama sıkıntılı yanarlının revize edilmesinde fayda var. Bu 6 parti umarım 6 tane donanımlı Anayasa Profesörü, Siyaset ve İletişim Bilimciyi bir araya getirir ve yeniden değerlendirmede bulunur.
Bakın tarih boyu hep yönetim sistemini değiştirmekle uğraşmışız. En görkemli dönemlerimizi yaşadığımız Selçuklu, Osmanlı dönemlerinden Cumhuriyet’e gelen süreçte yönetim sistemlerimiz hep tartışma konusu olmuştur. Cumhuriyetin kuruluş sistemi de, İnönü dönemi de, Darbeler sonrası dönemlerde hep sistem tartışma konusu olmuş ve hep farklı sistemler gelmiş. İngiltere 500 yıldan beri yazılı bir Anaya olmadan yönetilip, batılı ülkeler asırları bulan anayasalarla yönetilirken, biz 100 yılda 4 Anayasa değiştirip, son kabul ettiğimiz Anayasayı da yamalı bohça haline getirmişiz.
2018’de bir Anayasa değişikliği yaptık ve Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçiş yaptık. Dünyada bu sistem Türk tipi Başkanlık sistemi olarak algılandı. Sistemin yanlışları, zafiyetleri, düzeltilmesi gereken çok yeri var. Geride kalan 3 yıl içinde sistemin eksik kalan yanları düzeltilmeliydi ama TBMM’de bir uzlaşı sağlanamadığı için bu da olmadı. Ben şahsi düşüncem Başkanlık sisteminin uygulanması. Ancak bu başkanlık sistemi, sınırsız yetkili bir Başkan değil, denetlenebilir bir lider, güçlü bir Parlamento’nun olduğu şekilde uygulanacak şekilde. Amerikan tipi Başkanlık sistemini model alsaydık Türkiye’de bu başarılı bir sonuç verebilirdi. Ancak biz bunu bile ne yazık ki kendimize göre uyarladık.
Önceki gün 6 Muhalefet Partisi lideri, Güçlendirilmiş Parlamenter sistem protokolünü imzaladı. Uzunca bir metin yayınlandı. Çok umutluydum ancak beklentilerimi karşılamadığını ifade edebilirim. Açıklanan metinde güzel vurgular yapılan noktalar vardı. Ehliyet, liyakat vurgusu, kurumların bağımsızlaştırılması düşüncesi, insan hakları vurgusu güzel noktalardı. Ancak asıl beklenen sistem değişikliği benim görüşümde dağ fare doğurdu. Çünkü bu yeni diye bize sunulan sistem, eskiye dönüşten ibaret. Eski Anayasaya bakılmış ve aynen geri dönelim denilmiş. Seçim barajının Yüzde 3’e düşürülmesi, Cumhurbaşkanı’nın tek seferliğine 7 yıllığına seçilecek olması, etkisiz ve sadece protokolden ibaret olması açıklanan metne gölge düşürdü. En basitinden barajın yüzde 3’e çekilmesi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, Deva Partisi, Saadet Partisi gibi hiçbir zaman yüzde 10’a ulaşamayacak partilerin arzusunun olduğu çok kesin. Böyle bir baraj sistemi Türkiye’yi yeniden koalisyonlar dönemine götürür.
Daha önce 6 partiden bir lider çıkar mı diye yazmış ve sormuştum. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem metni, iki haftalık süreçte yeterince kafa yorulmadığının, modern dünyanın ihtiyaçlarına göre yorumlanılmadığının göstergesi oldu. Metnin iyi yanlarını mutlaka uygulamak gerekir ama sıkıntılı yanarlının revize edilmesinde fayda var. Bu 6 parti umarım 6 tane donanımlı Anayasa Profesörü, Siyaset ve İletişim Bilimciyi bir araya getirir ve yeniden değerlendirmede bulunur.