Ulusal basında spor medyası ne yazık ki tarihin en kötü dönemini yaşıyor. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, spor medyası yerini kulüplerin amigo ve holigan tipli yazarlara bıraktı. Bu yazı yerel basını bağlamamaktadır. Yerel basın mensupları, illa ki yaşadıkları ve haberlerini yaptıkları şehrin takımlarının haklarını koruyacaktır. Buna eyvallah, ancak ulusal spor medyasının hali içler acısı durumda.
Ne yazık ki, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor’un kulüp muhabirliğini yapan gazeteciler, ne yazık ki o kulüplerin adeta basın sözcüsü, amigosu ve hatta holiganı kimliğine bürünmüş durumdalar. Buradan isim isim, bir çok medyada ve kulüpte sözüm ona kulüp haberliği yapan ancak amigo kılığına girmiş bir çok isim yazılabilir. Bu kişiler, kulüplerin hak ve menfaatlerini savunduklarının ileri sürseler de, haberlerini kamuoyuna aktardıklarını ifade etseler de, camialar arasında gerilime, kin ve nefrete sebep oluyorlar.
Bu yazıyı yazarken ne medyada ne de kulüpler arasında ayrım yapmıyorum. Ne yazık ki bütün kulüplerde bu tip kişiler var. Ve ne yazık ki bu kişiler kulüp cephesinde itibar görüyorlar. Kim daha çok tarafgirlik yapıyorsa, o kendi taraftarları arasında prim görüyorlar. Oysa ki spor basını böyle miydi?
Spor medyamızda tecrübeli diyeceğimiz, yıllardan bu yana bu işi yapan duayen ustalar inanın bugünün amigoları gibi değildi. Usta kalemler, yıllarca yaptıkları bu görevde hiçbir zaman amigo kılığına girmediler. Onlar sadece görev yerleri olan kulüplerinde kamuoyuna doğru bilgi aktardılar. Bugünün spor medyası ise adeta geçmişe rahmet okutuyor.
Geçmişte bazı spor muhabirleri ve yazarları vardı ki, tutkunu olmadıkları takımlarda kulüp muhabirliği yaparlardı. Yani, Fenerbahçeli bir muhabir uzun yıllar Galatasaray muhabirliği yapardı, Beşiktaşlı muhabir Fenerbahçe’de bu görevi ifa edebilirdi. Çünkü mesleğin bir onuru vardı ve camialar arasına nefret tohumları ekmezlerdi.
Ben Fenerbahçeli değilim, ancak geçtiğimiz günlerde Başkan Ali Koç çok önemli bir açıklama yapmıştı. Ali Koç, tetikçi medyadan söz etmiş, aldıkları üç beş kuruşla kulüplerden nemalanan sözde spor yazarlarının çanak sorular yönelttiklerini ifade etmişti. O kadar haklı ki Ali bey. Ne yazık ki kulüplerde köşe başlarını tutan bu isimler, ceplerini doldururken meslek onurlarını da ayaklar altına alıyorlar.
Üstelik köşe başlarını tüten bu kişiler, spor kanallarını da bağlamış durumda. Ekranlarda TV yorumculuğunu da kimseye bırakmayan bu zevat, spor yazarlığı müessesini ne yazık ki kulüp yazarlığı moduna çevirdiler. Türk futbolunun son yıllarda yaşadığı çöküşün en önemli sebeplerinden birisi bu durum aslında. Kulüplere her türlü dalkavukluğu yapan, yöneticileri yanıltan bu amigolar yüzünden doğru yaptıkları düşünen başkanlar, annemizin liginde ter dökerken Edirne’den ötede bir milim bile ileri gidecek başarı yaşayamıyorlar. Sözün özüne gelirsek, Türk sporunun gelişmesi için spor medyasının hastalıklı bu tiplerden bir an evvel kurtulması gerekir.