Yıl 1951 Amerika’da bir film hazırlanmış ve geniş bir kitleye sunulmuştur. Bu filmi ilginç kılan nükleer bir saldırı karşısında Amerikan halkına sunulan çözümdür. Bugünün dünyasından baktığımızda nükleer bir saldırının ne kadar ölümcül olduğunu biliyoruz. Böyle bir patlama esnasında klasik deprem önlemlerinin hiçbir işe yaramayacağının net olarak farkındayız. Yanlış bir tabir olmazsa Atom bombasının ışınları içimizden geçer, atomik yapımızı mahveder, hiçbir çömelme duvar ardına saklanma da bunun önüne geçemez.
Bir diğer sorun ise asıl büyük sorun bu! Filmin daha çok çocuklara yönelik olması. Bunu da filmin animasyon şeklinde başlaması ve sonrasında çocukların ön plana çıkmasıyla bu savımız net olarak desteklenmektedir. Çocuklara yönelik olan bu filmdeki önerme, sürekli atom bombası tehlikesine karşı tetikte olmalarıdır. Bomba düşmeden önce sirenlerin çalınacağı tarif edilir ama eğer siren çalmazsa şu şekilde bir durum onların atom bombası tehlikesine karşı korunmasını gerektirecekmiş. Eğer bir Flaş patlarsa acilen kendinizi yere atın ve kapanın bizim hayat üçgeni dediğimiz pozisyona kendinizi geçirin.
Bir çocuğa oyun gelecektir eminim. Bun filmi izledikten hemen sonra hayat üçgeni de kuruşlardır. Hayat üçgeni, ne güven verici bir pozisyon değil mi? Hem de söz konusu bir atom bombası olduğunda. 1951 yılın da bu filmi izleyen bir çocuk olsaydınız ki ben tavsiye etmem. Sürekli ölüm tehlikesi ile karşılaşacağınızı bilirdiniz. Ayriyeten Sizi sürekli öldürmeye çalışan bir katilin varlığını sürekli sırtınızda hissedecektiniz.
Tedirginlik ya korkuyu ya da korkuyu bastırmaya çalışarak korkusuzluğu doğuracaktır. Bizim Ülkemizde biz nelerden korkuyoruz sayın okuyan? Şimdi bile aklınıza birçok kötülük geldi. Artık evimize hırsız girer, yolda araba kazası geçirir miyim? Sanki bu sorular daha sonraki korkularımız. Karanlıktan korkmayı bile unuttuk. Ya da listemizin alt sıralarında kaldı. Bizimle ilgili olan her şey ikincil olmak zorunda sanki. Ama değil sayın okuyan! bizler insanız. Kendimizle ilgili problemlerden korkmalıyız. Sonra savaşlar, demografik yapının eski halinde olmaması ve KPSS de birilerin torpil yapıp sorularımızı çalması işte bunlar bizim korkumuz bile olmamalı. Çünkü iyi yönetilmek için seçim yapan ve vergi ödeyen bizleriz.
Bu bir kara düzen işidir. Gemi batarken mal kaçırma girişimidir. Maalesef. Tartışmasız geçen bir resmi durumumuz yok; Futbolda hakemler, Üniversitelerde liyakatsizlikler, sınavlarda çeşitli haksızlıklar, maalesef saf tutma telaşı. Maalesef birileri bize “gel gel” diyor. Ve çoğunluk güçlü tarafa yöneliyor. Fakat artık güç artık He-man de değil. Sinemada He-man’i görüyor muyuz? Hayır. Bir döneme damga vursa da sürekliliğini kaybetti.
Sadece iyi yönetilmek istiyoruz. Gelecek kaygısı ve hayat pahalılığı yakamıza yapışmasın. Elbet olsun olacaktır ama artık kimse “Ekmek aslanın ağzında” ya da “Oku yavrum baban gibi eşek olma” demiyor. Sizce neden?
İyi günler sayın okuyan keyifli günler.