Ciddi bir baskıdır yaşadığın, altında ezilemezsin. Son nefesimdir bu dediğinde, aslında ilk nefesin iyi ölçememişsin. İnce bir acı, şırınga ile enjekte edilmiş gibi yavaşça yayılır vücuduna. Damarlarında hissedersin. Ve sen, kendini ne kadar bilirsen bil, bilginin de üstündesin. İşte budur yarışmanın doğası. Aşmak ister önündeki olanı; Hınçlı, arzulu, çetin... Yolda sürekli deri değiştireceksin, hayat gibidir yani: Zaman geçer, İnsan buyur.
Denizdeki yarışımız da devam ediyordu. Ece ile Adem sadece yüzerlerken birbirlerini fark etmişlerdi o kadar. Ece, yüzme öğretmeniydi ama geçmişte güzel yarışlara katılmıştı. Şimdi kendi kulvarında yavaş yavaş yüzerken biri sanki onu takip ediyor gibiydi uzaklara gitmeyi severdi. Fakat onunla birlikte yüzen kişi de mi severdi? Aslında ondan uzaktaydı ama sanki aynı çizgideydiler. O hızlandığında hızlanıyor, yavaşladığında yavaşlıyor muydu? Emin olamasa da biraz hızlandı. Kara uzakta kalmış iyice küçülmüştü neredeyse gözden kaybolacaktı.
Geldikleri nokta karadan 20 dakika uzaklıktaydı. Yalnız hissetmek istemişti fakat sanki bir göz onun sınırlarını gözlüyordu. Biri o yalnızlığa ortak olmak istiyordu. Bakış attı sertti. Ademse kaşlarını ince bir çizgi yapıp, dudağını sola doğru kıvırarak vücudunu 90 derece suyun içinde çevirdi ve Ece'ye doğru sırtüstü bir şekilde yüzmeye başladı. Sanki hiç umursamıyordu onu, sırtını dönmüş yüzüyordu. Arada Ece'yi kontrol etmeyi unutmuyordu. Bu sinsi yarış bir oyuna dönmüştü artık. Adam yeterince yaklaştığını düşündüğünde yüzünü döndü.
Kimse yoktu. Sanki deniz dümdüzdü. Dalga bile yoktu. Bir an koskoca bir mavinin ortasında terk edildiğini düşündü ya da bir hayal mi görmüştü. Güneş mesaisinin büyük bölümünü bitirmiş birkaç saat sonra gidecekti. Güneş gittiğinde gerçekten yalnız kalacaktı. Belki bir fırtına çıkardı. Bir kramp girerdi, tüm vücudu anında donakalırdı, hareket edemezken yavaşça derinlere batardı. Sanki aklından geçen her senaryonun sonunda kendisi balık yemi oluyordu. İçinde mor bulutlar çökecekti biraz sonra ki aşağı çekildi anlamadı önce zaten o anlayana kadar iki el omurlarına kadar tırmanmış onu iyice derinlere atmıştı. Batarken sevindi, yalnız değilmiş.
Biraz su yuttu. Hızla toparladı kendisini, tek kulaçta yukarı çıktı. Çıkmasıyla "N'apıyorsun boğuluyordum deniz de şaka mi olur?' diyecekti de, o tam ağzını açtığında ecenin ayağıyla bilerek çıkardığı köpükler, yine su yutmasına neden oldu. Yumruklarını sıkarak iki kolunu suya vurdu. Hemen daldı suya, sağa doğru derinden yüzdü ve bir deniz altının su yüzüne çıkışı kadar ihtişamlı ve kararlı hissederek ilerledi.. Köpüklerin hedefi olmaktan çıkmıştı fakat ece beklediğinden hızlıydı. Bu iş deniz altı işi değildi Zodyak olmak lazımdı. İyice hızlandı bir taraftan da bağırıyordu. "Dur bekle! Yakalayacağım zaten istersen bekleme! " Adem tüm gücü ile yüzerken Ece yavaşlamış hatta durmuştu.
Adem bir anda Ece'yi ona bakarken gördü. Keskin Makedon hatlara sahip bir yüz, ela gözler ve sarıya dönen saçlar. Bu ona yetmişti. Yelkenleri direkt suya indirdi. Ece ise sordu, "Affedersin neden takip ediyorsun beni" Ani bir şok ve Ademin aceleci cevabı "Sen beni batıran, yüzüme köpük atan kadın değil misin? Beni başka biri mi batırdı?" Ece ise onu neden daha öncesinde takip ettiğini sordu. Tek başına yüzerken birden radarına girmişti. Adem kendini, denizde yüzüyordum canım keyif sadece gibi birtakım argümanla korumaya çalıştı. Acıktığını yemek yerken bu konuyu daha medenice tartışacaklarını söyledi. Ecenin bu cesaret ve oyuncu hal hoşuna gitmişti. Oyunu sürdürmek biraz daha devam ettirmek istedi. Dedi ki, "Olabilir, yalnız karaya kadar yüzeceğiz ilk varan kazanacak. Sen kazanırsan bana yemek ısmarlamana izin verebilirim. Ben kazanırsam bu macera burada biter." Ademin bakışları düştü yüzü ciddileşti. Aniden Ece'nin yüzüne su atıp karaya doğru yüzmeye başladı. Yüzerken de bağırıyordu "Karaya ilk varan kazanır sakin sen de geç kalma çok açım!" aniden hızlı ve biraz hileli bir yarışa giriştiler. Adem kendinden emindi. Bir kadından önce karaya varabilirdi buna inanıyordu. Yüzdüler...
Kara ılıktı güneş artık iyice ufka yaklaşmıştı. İnanılmaz bir eforla yüzen Adem neredeyse tükenmişti. Karaya adımını attı, ne kurulanma ne de başka bir şey... Uzandı kuma kollarını ve bacaklarını iki yana açmıştı. Yorgunluğun izahı olamazdı sanki. O dinlenirken ece geldi. Hızlıymışsın ama kondisyon biraz eksik ne dersin? Neyse ki beni çok bekletmedin" Adem kafasını yavaşça kaldırdı elinde tutuğu bir litrelik su şişesine bakarak, "Suyundan versene az" dedi. Tüm şişeyi bitirdi. "Sen kazandın! " Ece gülen gözlerine eşlik eden ellerini karnının iki yanına koyarak, "Biliyorum. Ama azmini beğendim. Ayrıca ufak bir yemekten zarar çıkmaz. Bakarsın akşam ben de sana dondurma alırım iyi gider yenilgi üstüne içtiğin soğuksudan sonra soğuk bir dondurma. " Ece elini Adem'e uzattı. Onu yerden kaldırdı sonra ayakta zor dururken onu denize itti "bu şekilde kum içinde olmaz" diyerek güldü.
Hazırlandılar çok fazla güldüler gece boyunca ve dondurmada yediler. Her şey güzeldi, serin bir gece, tatlı bir dondurma, ışıldayan yıldız takımlarının gözüktüğü berrak bir hava ve iki can. Bulmuşlardı birbirlerini, keşfediyorlardı şimdi.
Sayın okuyan aşk oldu sanki sırada ne varsa haftaya göreceğiz.