14 Şubat çılgınlığı geride kaldı!
AŞK’ı iyice tüketim çılgınlığına teslim ettiler…
Bir aşkı yılın bir gününe sığdırarak, insanların karşısındakine aşkını ifade etmesini geleneksel bir tembellik yöntemine bağladılar…
Birbirini gerçekten sevdiğini sanan insanların, aşkı hissetmek için yılın sadece bir gününü beklemeleri, birbirlerine aşık olduklarını söylemeleri için başka birilerinin hazırlamış olduğu etkinliğe muhtaç olmaları…
Ne kadar da zavallılık değil mi!
…
Yıllardan beri böyle.
Rezervasyonlu ve özel sürprizlerle dolu lüks restoran programları…
Güya aşkını kanıtlamak için alınan pahalı hediyeler…
Normal günde ödenen fiyatın iki misline alınabilen çiçekler…
Şimdi pandemi var, restoranlar kapalı ama lüks hediyeler için sunulan hizmetler paha biçilemez!
…
Hepsi boş aslında.
Çünkü şu bir gerçek ki, Aşkın ne yaşı vardır, ne zamanı ne de yılın bir gününe hapsedilmiş özel bir günü…
…
Günümüzde aşk kelimesi, herkesin ağzında sakız gibi ama çok büyük çoğunluğu bu sakızı çiğnedikten sonra tükürüyor.
Emek ve çaba harcamak yok, fedakarlık yok, anlayış yok, saygı yok, tahammül göstermek yok, empati yok…
Aşk, insanların çoğu tarafından belli çıkarları için kullanılan bir araç haline gelmiş, kesinlikle amaç değil…
Günümüzde ilişkiler tamamen çıkar ve menfaat üzerine kurulmuş durumda. Kimilerinin aşktan beklediği cinsellik, kimilerinin para, kimilerinin de gününü gün etmek ya da farklı beklentilerini gerçekleştirmek…
…
Birçok kişi günümüz aşklarının neden kısa sürdüğüne akıl erdiremiyor. Oysa şu çok açık ki, kolay kazanılan bir şey o kadar değersizdir ve o kadar kolay kaybedilir.
İletişim teknolojisinin gelişmesiyle birlikte neredeyse günübirlik aşklar türedi hayatımızda.
Sabah başlayıp akşam sona eren!
Oysa sabırla işlenen, fedakarlıklarla ve zorluklarla kazanılan aşklar o derecede kıymetlidir ve hiç kimse zor kazandığı kıymetli bir şeyi kolayca kaybetmeyi göze alamaz!
…
Ne demiş bir gönül adamı:
‘Aşk’ın hiçbir sıfata ve tanımlamaya ihtiyacı yoktur.
Başlı başına bir dünyadır aşk
Ya tam ortasındasındır, merkezinde,
Ya da dışındasındır, hasretinde…”
…
Aşkı yılın bir gününe hapsedenlerden, böyle bir aşkı anlamalarını beklemek de çok anlamsız olur sanırım!