Zaman ve Yolculuk
Adil Tarık Özkurt
Merhaba değerli okurlar,
Geçtiğimiz hafta James Webb teleskobundan ve geçmişi gözlemekten bahsetmiştik.
Bu teleskobun sayesinde evrenin ilk evrelerini gözlemleme şansını elde ettiğimizi konuşmuştuk.
Bu hafta da herkesin kafasındaki soru olan “Zamanda Yolculuk”tan bahsedelim.
Üzerine sayısız film yapılmış, sayısız komplo teorileri üretilmiş, zaman yolcularından bahsedilmiştir.
İlk olarak zamandan bahsedelim.
Zaman, fiziksel olayların sıralı bir şekilde gerçekleşmesini sağlayan, ölçülebilen bir boyuttur. Yani olayların “önce” ve “sonra” kavramlarıyla birbirinden ayrılmasını mümkün kılan bir ölçüdür.
Tabi felsefi açıdan bakacak olursanız çok daha derin tartışmalar vardır ama biz temel bilim olan fizikten ilerleyelim. Merakı olanlar kendileri de araştırabilirler.
Her şeyin tanımlanması için zamana mutlaka ihtiyacımız vardır.
Klasik fizikte Newton zamanı mutlak (sabit) kabul etmiştir. Evrenin her yerinde zaman aynı hızla akar tezini savunmuştur.
Herhangi bir dış etkenden etkilenmez diye düşünmüştür.
Daha sonrasında kuantum evrenine geçiş ile birlikte 1905 yılında Einstein ortaya “Özel Görelilik Teorisi”ni atmıştır.
Bu teoriye göre ise mutlak zaman diye bir şey yoktur.
“Zaman ve uzay, gözlemciye göre değişmektedir.”
Yani zaman kişiye, hıza ve kütleçekimine göre değişmektedir.
Bunu şöyle açıklayalım; ışık hızı herkese göre sabittir ancak bir cisim düşünelim ışık hızına çok yakın bir hızda hareket ediyor.
Cisim bu hıza yaklaştıkça artık zaman onun için yavaşlamaya başlar.
Bu olaya Modern Fizikte “Zaman Genişlemesi” adı verilmektedir.
Mesela bir uzay mekiğine bindiniz ve Dünya’dan belirli bir mesafe uzaklaştınız. Bu mesafeye giderken de çok yüksek hızlara çıktınız (yaklaşık ışık hızı) artık o anda zaman sizin için yavaşlamaya başlamaktadır.
Dünya’da geçen zaman ile artık sizin olduğunuz ortamda geçen zaman aynı olmayacaktır.
Aranızda “Interstellar” (Yıldızlararası) filmini izleyenler varsa bu olayı daha kolay anlayabilirler. İzlemeyenlere de şiddetle öneririm.
Siz aslında bu şekilde geleceğe gitmiş oluyorsunuz. Çünkü zamanı bir bakıma yavaşlatıp onun önüne geçmiş sayılıyorsunuz.
Teoriye göre bu mantık oluyor ve zamanda ileri gidebiliyorsunuz.
Asıl işin problemli kısmı geçmişe gidebilmek…
Burada da işin içine en bilinen teori olan Einstein-Rosen köprüsü giriyor. Bilinen adıyla “Solucan Delikleri”.
1935 yılında Albert Einstein ve Nathan Rosen yukarıda bahsettiğimiz genel görelilik teorisi çerçevesinde uzay – zamanda iki farklı noktanın birleştirilebilir olduğunu savundular.
Aslında iki tane karadeliği birbirine bağlamaktan ve bu sayede de bir tarafından girince diğer tarafından istenilen uzay – zaman dilimine gidilebileceğini savundular.
Teorisi çok güçlü olan düşünce, egzotik madde yapısından, içerisine girecek olan ışığın etkisine kadar her şeyden detaylıca bahsetmektedir.
Ama gelgelelim bu zamana kadar ne gözlemlenebilmiş ne de herhangi bir kanıt elde edilememiştir.
Mevcut teknolojide böyle bir yapının yaratılamayacağı aşikâr.
Ama ilerleyen teknolojiyle ve bilgilerle neler yapılabilir hepimiz göreceğiz.
Şu anda yok diye hiçbir zaman olmayacak diye bir şey yok.
Sonuç olarak geçmişe gidemiyoruz ama geleceğe de şöyle bir ucundan bakabiliyoruz teorik olarak tabi…
Sağlıklı, mutlu ve huzurlu haftalar dilerim.
“Zaman, tek gerçek ölçüdür” Lucy