Sabah uyandım, güneş vurunca gözlerime uyanırım. Bazen uyanamam bu o kadar önemli bir konu da değil. Kahvaltı edecektim, evde ekmek bitmiş. Bir kaç zerzevat ve biraz tereyağı lazım. Arabama bindim. Kontağı çevirmemle kötü haber tez görüldü. Yakıt ibrem yerlere gömülmüş, Emrah'ın o klasik kaş hareketini yapıp bakıyor bana. Bu Z kuşağı Emrah'ı biliyor mu ki? Acıların çocuğu işte, eski bir hikaye. Arabanın burnunu yakıt istasyonuna çevirdim.
Yakıt istasyonunda ki fiyatlar değişmişti. Düne karşın bugün biraz farklıydı. 50 liralık istedim. Eski bir alışkanlık deyip güldüm pompacıya. O ise bizim için de iyi oluyor abi diyerek güldü. Nasıl diye sordum bilmeden. O da havalar soğuk tabi insansan uzun süre pompa başında beklerken üşüyor. Ama elli lira olunca şak gadanak bitiyor. Bizde içeri girip diğerini bekliyoruz. Sabahın bu saatinde bu havada da üşümezsin be kardeşim diye içimden düşündüm. Saat 11 civarıydı. Güneş yeryüzünü olabildiğince doldurmuştu. Tamam bir yaz havası yoktu ama montla gayet idare edilebilirdi. Ve sanırım benle dalga geçilmişti. İyimiş dedim. Kırık sahte bir gülümseme ile başımı öne eğdim. Market alışverişimi yaptığımda evin yakınlarında bir falez kıyı var oraya sürdüm. İyi ki evden çıkarken çay suyunu koymamışım.
Düşündüm ki arabanın kaputunda bugün kahvaltı edebilirim. Denizden esen hafif tuzlu hava biraz Zeytin, tereyağı, ekmek... keyifli bir pazar kahvaltısı olmayacağına karar verdim hemen yakınlarda bir büfe vardı. İki kruvasan ve kahve ile pazara yakışır bir kahvaltı sayılırdı. Sayılmasa bile eğlenceli gelmişti bana. Kaputun üstüne oturdum sırtımı ön cama yasladım. Kruvasan ve kahvemi sindirirken denizi izliyordum. Eee müzik eksikti! tabi fark ettim... Kulaklıklarımı takarak Sevenle Oyun Olmaz şarkısını açtım. Şimdi manzara biraz daha keyifliydi.
Hamlet'i düşündüm. O kale burçlarından sallansa aslında aşağı, ne intikam kalır, ne de yarın. Deniz çağırıyordu sanki beni. İkinci kruvasanın yarısına gelmiştim. Kahvemde idare eder durumdaydı. Kaputtan kayıp falezin ucuna doğru gittim. Derinliği görmek istedim. Aşağıda yüzen kimse yoktu. Taşın birini bıraktım kaldırma kuvvetinin merhametine. Taş düşerken bir kez kayaya çarptı ve ortadan ikiye ayrılarak çok uzağa sekti. Döndüm elimdeki çöpleri çöp kutusuna attım.
Arabaya bindim. El frenini çektim. Araba kaymaya başladı. Aşağıya doğru gidiyorduk. Kontrolümde olmayan hayatı an be an yaşıyordum. Baktım iyice hızlanıyoruz. Arabanın kapısını açarak kendimi ve poşetlerimi dışarı fırlattım. Bir iki yerde yuvarlandım ama ziyanı yoktu. Araba yola bensiz devam etmişti. Hemen peşinden koştum. Uçurumdan aşağıya yuvarlamıştı. Ama patlamadı. O kadar yakıt doldurmuştum halbuki. Filmlerde olsa patlardı. Gerime baktım atlarken poşetler yırtılmış aldıklarım sağa sola savrulmuştu. Sıkıcı diye geçirdim içimden ve farklı köşelerden eşyalarımı toplamaya başladım.
Eve yürüyerek döndüm. Ama ne olsun istersiniz. Ben evin anahtarını kontakta unutmuşum. Şimdi dönsem dönülmez. Bu soğuk havada denize dalacağım da anahtarı arayacağım. Araba ne kadar derine batmıştı onu bile bilmiyorum. İyisi mi elime bir taş alıp dikkatlice camı kırmaktı. Acaba hangisi daha maliyetliydi? Camı kırıp içeri girmek mi? Yoksa bir çilingir çağırıp içeriye girmek mi? Ama çilingirin gelmesini de bekleyecektim. Camı kırsam evin içi hep cam olacaktı ve bunu ben temizleyecektim. Canım sıkıldı bende, Sultanı aradım.
Sende bir anahtarım vardı onu getirebilir misin? Bana 3 ay önce ayrıldığımızı söyledi. Aman canım sanki ben bilmiyorum. Evimin anahtarını atmamış çünkü eşya değiş tokuşu yapmamız gerekiyormuş. Benim pijamalarım, terliğim falan bir kutudaymış. Öyle bir şeyler söyledi. Sonra bende tabi onları getirebilirsen çok güzel olur. Dedim o da benim almaya gelmemin çok iyi olacağını söyledi. Nihayetinde arabamın biraz arızalandığını ona taksi göndereceğimi ona binip anahtarla bana gelmesini istedim. Sanırım cazibeme dayanamadı ve yola çıktığını söyledi. Yürüme mesafesi 15 dakikalık yolu 1 saatte gelmesi asla beni şaşırtmamıştı. Trafik mi vardı diye sordum yalandan. Omuz silkerek, hayır canım ben bakımlı bir kadınım dedi. Anahtarı kapı deliğine sürdü ve bu ses mutluluğun sesiydi.