Cumhuriyet tarihimizde 12 Mart’ın çok önemli yeri vardır. 12 Mart denilince akla 2 olay meydana gelir. İlki, gururla andığımız ve yüreğimizi kabartan, Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklal Marşımızın kabulü, bir diğeri ise utançla andığımız, demokrasi tarihimizin kara lekelerinden birisi olan 12 Mart 1970 Muhtırası.
Her milletin Milli Marşı’nın kendisi açısından bir değeri vardır muhakkak. Ancak dünyanın en şerefli, en duygulu Milli marşı kim ne derse desin Mehmet Akif Ersoy tarafından kaleme alınan İstiklal Marşımızdır. Akif onu öyle duygular içinde kaleme dökmüştür ki, bu şiir Türk milletinin sesidir. Bu marşın dizeleri sadece Akif’e ait değil, Türk Milletine aittir. 600 yıl dünyaya hükmeden, işgal girişimi kaşırında dünyaya bağımsızlık dersi vererek Milli mücadeleyi başarıya ulaştıran ve adeta bir destan yazan milletimizin duygularını en iyi şekilde yansıtan Akif’in kaleme aldığı İstiklal Marşımızdır. Öyle ki, bu marşı Büyük Türk Milletine armağan eden Akif, kendisine verilen ödülü kabul etmemiş, milletimizin duygularını “Allah bir daha bu millete istiklal Marşı yazdırtmasın” diyerek içinde bulunduğumuz durumu özetlemiştir.
Böylesine vatanperver bir şaire biz ise ne yazık ki sahip çıkamadık. Ona hak ettiği değeri veremedik ve ömrünün son günlerini sürgünde geçiren Akif, vatan hasretiyle hayata gözlerini yumdu. “Ben ezelden beridir, hür yaşadım, hür yaşarım.hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım.”diyen Akif, bizim millet olarak karakterimizi ortaya koysa da ne yazık ki biz ona gereken vefayı gösteremedik. İstiklal Marşı sıradan bir şiir değildir, istiklal marşı sıranda bir marş değildir. Bu marşı Türk Milleti’nin şahsında tüm zulme uğrayan milletlere armağan Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy ve İstiklal Mücadelemizin tüm kahramanlarını rahmet ve minnetle anıyorum.
12 MART MUHTIRASI
Tabi 12 Mart denilince akla gelen bir diğer önemli olay ise 1970’de yapılan Muhtıradır. Darbelerle geçen Cumhuriyet tarihimizin en utanç verici olaylarından birisi de 12 Mart Muhtırasıdır. Planlı bir darbeden muhtıraya dönüşen 12 Mart, seçilmiş hükümetin şapkasını alıp gitmesi ve cuntacıların güdümünde yeni bir Hükümetin kurulmasıyla sonuç buldu. Teknokrat Hükümet, halkın oylarıyla seçilen TBMM’ye hükmetmeye ve milleti yönetmeye çalışırken, ne yazık ki onarla bu fırsatı sunan güçlerde ülke hazinesini iç etmenin sevinciyle ellerini ovuşturuyordu.
Her darbe girişiminde olduğu gibi 12 Mart’ta da ABD’nin parmağı vardı. Neoconlar 1960’la başlayan Darbe süreçlerini 12 Mart’la bitirmediler elbette. Peşi sıra gelen 12 Eylül, 28 Şubat, 15 Temmuz’da da hep ellerini darbe yapmak için kulandılar. 15 Temmuz’a kadar gelinen süreçte hep kazanan oldular, bu milletin gençlerine, insanlarına yazık ettiler. 9 Mart’ta kanlı bir darbe planladılar, girişimleri sızınca 3 gün sonra muhtıraya çevirdiler. Herkes 12 Mart’ı bilir, duyar, konuşur ama 9 Mart’ta nasıl bir tehlikeden döndüğümüzü bilmezler. Belki 12 Eylül kadar sert olmadı muhtıraları ama sonuç ne olursa emellerine ulaştılar. Bu millet artık darbelerle yaşamak istemiyor. Halkın oylarıyla seçilmiş hükümetler, değişecekse yine halkın oylarıyla değişmeli. O yüzden kahrolsun darbeler, tükürün darbe sever suratlara…