Olsaydım bir denizci açardım yelkenimi, süpürürdü beni rüzgâr ileri. Krallar taç giyer, denizciler rüzgârı, ben balıkların kralıyım! hadi balıklar ileri! Bir yunus mu o? Yarıp geçiyor suyu. Bende istiyorum sırtıma üçgenden bir yelken, bende istiyorum ayaklarıma perde. Tek isteğim bu yüzerken, sırtımdan taşan yelken, ortadan ayırsın suyu. Ayağımdaki perde yardımcı olsun hızlanmama. Ben suyu yardıkça ayrılsın tuz, sudan. Sırtımdaki yelken, tuzdan.
Karada parlasa, sırtımda ki üçgen ışıklı bir diskoyu anımsatsa. Sonra bir dj güzel bir şarkı çalsa, tuzda kristal yelkenime çarpan ışık, sahilde şenlik yaratsa. Dans eden teyzeler, dedeler dans eden bebeler. Kim neyi varsa gösterse kumda, bazıları ayakları yanar gibi hareket etse, bazıları kendini kuma gömse.
Bir karaltı gelse, “Vooov!!! Burada güvenlik ihlali var. Bu sırtında üçken bir kristal taşıyan adam kim ki böyle dans ettiriyor sizi?” O an sarar bir sessizlik herkesi. Onlar değil miydi? Zıplayıp gülen, kahkahalarla birbirini öpen. Neydi o öyle? Yaptıklarını bilmeden... Şaşkın gözler ve sessizlik ve UTANÇ… Karanlık Tirançkotlu adamlar bu sıcakta kesin pişik olacaklar. Ama kapıldı koca kalabalık karanlığa. Gözbebekleri düştü birer birer sessizliğin yamacından. Ve dediler hep bir ağızdan. Şeytan bu!!! Şeytan! Ağlamalar, saç baş yonmalar ve bir takım sağa sola koşmalar.
Ay iyi be! Desem. Dümenim kendim, sırtımda yelkenim. Bu sahile geldim, güldüm ve neşe getirdim. Siz beni iblisin kendisi sandınız. Beni bir miktar yaraladınız. Neyse ki tuzdanım ben. Yaralarım hemen iyileşir. Sizi seveceğim, görüşürüz. Desem ki dalmadan denize, bir silah patlaması duysam. Vurulsam. Ense köküm delinip geçse, Kalabalık yine sessiz. Gözümü kapatırken, herkes dilsiz.
Uyandığımda elim kolum bağlı, bir dört köşe oda da olsam. Yelkenim almış sırtımda acı ama o da iyileşmiş. Bin türlü alet orama burama bağlanmış. Bir güzel hemşirenin tatlı sesi ve gülen gözbebekleri, “günaydın” dedi.