Toprakta sürünen top yavaşça ayaklarının dibine çarpıp geri dönüyordu. Gökyüzü maviliğini yitirmiş annesi dışında her yer kararmıştı. Nefesi kesilir gibi oldu. Bir şey olmuştu biliyordu.
Çocuklar yanından koşarak geçti o ise bir heyula lanetiyle süzülerek tek görebildiği annesine doğru süzüldü.
Aslında korkmasını gerektirecek bir şey olmamıştı sadece annesi köşeden görünce çok kötü hissetmişti. Karşı karşıya geldiler.
Annesi bembeyaz kesilmiş ve yazmasını her zamanki gibi örtmemişti. İkisi de ağlamaya başladılar.
Anne çocuğu elinden tutup eve götürdü. Ev, bin türlü kalabalığın işgaline teslim olmuştu adeta. Bayram var sanmıştı uzaktan. Yaklaştığında okunan Kuran sesi, tanış olduğu bayramların o mutlu heyecanını içinde uyandırmıyordu.
Birden Büyükbabası, babaannesi sarılıp öptüler çocuğu ağladılar. Hep birlikte ağladılar.
Kader
Zonguldak’ta madenci olmak çok kolay bir durumdur insanlar iş imkanlarının darlığından yeryüzüne sığamayıp yerin dibine girerler. Kaç kez kazma vurduklarının ya da kaç milyon ton kömür çıkardıklarının anlamı yoktur. Kazacaklardı daha derine, daha derine doğru kazacaklardır.
Madenciler yeraltını bilen insanlardır. 40 yaşından sonra yavaş yavaş emekli edilirler çünkü yer altı bir insanı uzun süre barındıramaz. Kömür tozu ciğere yapışır. Grizu tehlikesi vardır. Göçük olabilir. Bir meslekten çok, ölüm ve yaşamın arasında ki savaştır.
Madende yangın hala devam ediyor o yüzden kimse şuan o ayakta çalışamıyor. Ama söndüğünde ne olacak? Sorumlular henüz bulunamazdı. Patlamanın kaçta olduğu dahil net değil. Savcılar inceliyorlar. Mesajlaşmaların olduğu bir kara kutudan bahsediliyor ve hayatta kalanların vereceği bilgilerden...
Ancak bu dosya bu iki unsurla aydınlanacak gibi ama ders almak gerekir.
Ne demiş şair,
Ölüm Allah’ın bir emri,/ayrılık olmasaydı.